Opération Casablanca – Laurent Nègre (2010)

“Ne olur, bana bir şey yapma! 11 Eylül’ü ben yaptım. Londra bombalamasının da, Madrid istasyonundaki bombanın da sorumlusu benim. Kabul ediyorum”

Yanlışlıkla terörist zannedilen ve Avrupa’da kaçak yaşayan müslüman bir Faslı’nın hikâyesi.

İsviçre, Kanada ve Fransa ortak yapımı olarak çekilen ve yönetmenliğini Laurent Nègre’nin üstlendiği film özellikle 11 Eylül olaylarından sonra Batı dünyasında dozu iyice artan İslamcı terörist paranoyasını kendisine temel alan bir komedi. Başta bu müslüman paranoyası olmak üzere teröristler, ajanlar ve istihbarat kurumları ile ilgili klişelerle dalga geçen ama bunu yaparken kendisi de bu klişelerin ötesine geçemeyen film, temel olarak kendisini ilgisi olmayan olayların içinde bulan masum ve komik bir adamın –elbette mutlu son ile biten- hikâyesini anlatıyor. Kaba bir özetle bir Hitchcock filmi (örneğin “North by Northwest”) ile bir Kemal Sunal filminin (örneğin “Gerzek Şaban”) popüler ve zaman zaman vasat sularda gezinen bir karışımı olarak ifade edilebilir filmin durumu.

Müslüman bir Arap olmaktan daha az kötü bir durum olarak gördüğü için kendisini Ekvatorlu olarak tanıtan kahramanımızın türün hemen tüm klişelerine uygun olarak akan ve Mochine Besri ve yönetmen tarafından yazılan hikâyesi hemen her şey ile dalga geçen ama bu alaycı yaklaşımında en büyük payı da aşırı İslamcı teröristlere ayıran bir film. “-Quebec –Yani Kanada –Hayır! Quebec –Tamam Kanada işte!” esprisi ile Quebec halkının kendilerini Kanadalı görmemesinden istihbarat ajanlarının beceriksizliğine, fanatik İslamcı teröristlerin striptiz kulübündeki tahmin edilebilir durumlarından sonradan müslüman, üstelik Bin Ladin hayranı bir müslüman olmuş Batılı gence alıştığımız tüm komedi alanları kendisine yer bulmuş filmde ama filmin yaratıcıları eninde sonunda Batılı bakışlarını muhafaza ederek asıl esprilerini baş kahramanımız olan kaçak müslüman işçi ve müslüman teröristler üzerinden üretmiş görünüyor. Hikâyenin güldürmeyi başardığı anlar da genellikle bu karakterlerin aptallıkları veya başlarına gelenleri getiriyor seyircinin önüne. Müslüman paranoyasını temel alan ama komik de olsalar kötülerini de bu karakterlerden seçen filmin durduğu noktanın neresi olduğu da açık elbette. Buna bir de baş karakterimizin hayat anlayışı, sözleri vs. açılardan tüm etnik ve dini kimliğine rağmen Batılı bir tarafta durduğunu da ekleyelim.

Nègre’nin filmi yukarıdaki kusurlarına rağmen arada güldürmeyi de başarıyor. Bir yenilik içermese de stiptiz kulübündeki sahne (ki “Wo Hu Cang Long – Kaplan ve Ejderha” gibi filmlerdeki dövüş sahnelerinden Bond filmlerine kadar göndermeler içeriyor), kara çarşaflar içindeki kahramanımızın dazlaklar ile karşılaşması veya “meğer rüya” imiş sahneleri ile dalga geçtiği anlar gibi bölümler keyif vermeyi başarıyor. Oryantal esintili bir müzik eşliğinde anlatılan ve açıkçası pek de güçlü olmayan hikaye bir süre sonra kahramanının, başına işler gelen bir masum adam olmasını onun başına işler gelen bir masum Arap olmasının önüne de geçiriyor ve bu anlamda bir odak kaybına uğruyor. Faslı oyuncu Tarek Bakhari’nin oyunu filmin atmosferine uygun ve dizginlenmiş bir Kemal Sunal performansı olarak özetlenebilir hikâye boyunca sergilediği performans. Derin dondurucuya kapatılmaktan zehirlenmeye, origami aracılığı ile işkence görmekten vücudunda bomba sarılı iken dolaşmak zorunda kalmaya başına her türlü iş gelen karakterini yeterince eğlenceli kılmayı başarıyor.

Tahmin edilebilir hikâyesi, kimi politik yanlışları barındıran Batılı gözü ve göz ardı edilmeyecek bir orijinallik eksikliği rahatsız edebilir ama seyredip unutulabilecek türden ve şu ya da bu şekilde eğlendirmeyi beceren bir film özet olarak. Fanatik İslamcı teröristler üzerine bir komedi aranıyorsa Christopher Moris’in “Four Lions – Dört Aslan” filmi daha doğru bir tercih olabilir.

(“Casablanca Operasyonu”)

(Visited 47 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir