Fransız yazar Julien Gracq’in 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın kızışmasından hemen önce, Belçika sınırındaki bir koruganda üç askeri ile birlikte görevli olan bir teğmenin yaşadıklarını anlattığı romanı. Diyalogların az olduğu, adeta bir kameranın filmde hep sadece bir karakterin peşinde dolaşması gibi yazarın da teğmeni takip ettiği ve zengin dili ile dikkat çeken bir kitap bu. Büyük bir bölümünde savaşı beklerken yaşananları anlatan roman, son bölümlerinde kısaca, dört karakterin ama özellikle teğmenin savaş ile yüz yüze gelmesini etkileyici bir dil ile aktarıyor. Olay örgüsünden çok, bir ruh halinin tasvirinin öne çıktığı kitap koruganın yer aldığı ormanı da adeta bir karakter gibi kullanıyor ve çok zengin betimlemelerle benzersiz bir resim çiziyor okuyana. Benzetmelerle dolu tasvirlerinde uzun cümlelerden kaçınmayan yazar sık sık bir rüya halini anlatır gibi bir üslûp benimsemiş ve zaman zaman dönüp, okuduğunuz bir cümleyi tekrar okuma gereği hissettirecek kadar ileri gitmiş benzetmelerinde. Bunu olumsuz bir tespit olarak söylemiyorum kesinlikle. Aksine dilin zenginliği ve tasvirler üzerinden karşımıza getirilen teğmenin ve ormanın ruh hali gerçekten çok etkileyici. Dolayısı ile bu tekrar okuma gereği bir keyfi yeniden yaşama arzusunun sonucu olarak çıkıyor ortaya çoğunlukla. “Çabucak değil, küçük küçük adımlarla, fark edilmeden gelip yerleşen, yöreyi kötü bir mevsimin toprağı teslim alması gibi teslim alan” savaşı bekleyen teğmenin son bölümlerine kadar “bir şey olmayan” hikâyesi yazarın güçlü kalemi ile gerçekten okunmayı hak ediyor bu nedenle.
Teğmenin bir genç kızla ilk kez karşılaştığı bölüm ve özellikle de olaysız geçen ve sonu kızın evinde biten bir gece devriyesinin anlatıldığı bölüm soluksuz okunacak güzellikte. Kahramanının “dünyanın sevecen duygularla dolup taşarak kendisine doğru geldiğini hissetmesi”nden “sanki toprakta, kokmaya başlamış ceset üzerinde yürür gibi” hissettiği değişen ruh hallerine tanık olmak katıksız bir keyif kesinlikle. Anlatılanları o teğmen gerçekten yaşıyor mu, yoksa Julien Gracq savaşın korkunç gerçeklerinden uzaklaşıp düşsel bir ormanın içinde bir kaçış mı yaratıyor emin değilim ama her iki durum da eşit derecede doğru sanırım. Savaşta kendisi de esir düşmüş olan Gracq’ın bu romanının 1978 yılında Fransız yönetmen Michel Mitrani tarafından sinemaya aktarıldığını da belirtelim son bir cümle olarak.
(Not: Romanda ünvanı teğmen olarak verilen askerin, arka kapaktaki tanıtım yazısında yüzbaşı olduğunun yazılması bir hata olsa gerek ama romanın adındaki balkon ifadesinin ki orijinali de bu şekilde romanda sürekli çatı olarak yazılması hayli ilginç.)
(“Un Balcon en Forêt”)