Cabron – Red Hot Chili Peppers (2002)

Stresli ve sıradan bir beyaz yakalı gününden sonra gecenin ortasında eve dönerken TEM boyunca sesin en üst noktasında defalarca dinlenen şarkı. O anda olunan yer her neresi ise oradan en uzak noktayı çağrıştırdığı için, Latin havasının “tüketilmiş bir gün daha” duygusunu unutma çabasına yardımı olduğu için, enerjinin akıtılacağı daha anlamlı alanlar olduğunu hatırlattığı için ve modern padişahlara kullukla geçen bir günü daha hafızadan silmek için…

Mein Führer – Dani Levy (2007)

“Hitler kim mi? Tanıyorum, sarışın ve mavi gözlüleri tercih ederdi”

1945 başlarında ve savaşı kaybetmekte olan Almanya’da Hitler’in yapacağı bir propaganda konuşması için onu hazırlamakla görevlendirilen bir yahudi oyuncunun hikâyesi.

“I was on Mars” ile sevdiğim Dani Levy’den yeterince komik olmayan ve tabu bir konuyu ele almasına ve politik doğruculuktan çoğunlukla uzak durmasına rağmen yeterince vurucu olamayan bir film. Oysa bu tarzı benimsemiş bir filmin en çok aksamaması gereken alan da tam bu nokta; vuruculuk. Tiplemelerin çoğunlukla karikatür düzeyinde kalması ve birkaç sahne dışında güçlü espriler barındırmaması filmin en zayıf yanları olarak görünüyor. Ağır makyajlı bir Hitler ve bilinçli olarak eğreti bırakılmış Hitler tarzı bıyıklar filmin bu karikatür havasını da desteklemiş.

Hitler’i büyükçe bir küre ile gösterek Chaplin’e selam yollayan film yine de sergilediği tüm o “saray entrikaları”, hangi şart altında olursa olsun bürokrasinin kurallarından sapmama şeklinde kendini gösteren Alman disiplini, Berlin’i dimdik ayakta göstermek için girişilen çabalar ve Hitler’in eğitimi gibi eğlenceli ve meşaleler önündeki pratik sahnesi gibi sinemasal açıdan etkileyici anlara sahip. Kapanış jenerikleri ile birlikte karşımıza gelen Alman halkının Hitler yorumları bir yandan hem kafa karışıklığını hem de duyulan rahatsızlığı vermeye çalışırken diğer yandan da tarihte iz bırakanların iyi insanlar değil güçlü insanlar olduğu gerçeğini de bir kez daha hatırlatıyor.

(“Die Wirklich Wahrste Wahrheit über Adolf Hitler” – “My Führer”)

Vinyan – Fabrice Du Welz (2008)

“İnsan kötü bir biçimde ölünce ruhunun kafası karışır, nereye gideceğini bilemez. Ona Vinyan deriz.”

Çocukları tsunami sırasında kaybolan Avrupa’lı bir çiftin Burma’ya kadar uzanan arama hikâyesi.

Bir parça “Don’t Look Now”, biraz “Emmanuelle”, biraz “Werner Herzog” taklidi olunca, karşımıza çıkan da elbette başarısız bir film oluyor. Beart olunca beklentilere uygun sahneler (ya da o sahnelerden dolayı Beart), rock star kılıklarında bir Taylandlı, kayıp çocuğun ardından düşülen zihinsel boşluk, egzotik atmosferde erotizm, karısının soğukluğuna rağmen sadık kalmaya çalışan adamın cinsel gerilimi vs.

Tsunami trajedisinden anlatılacak hikâye bu mudur sorusu bir yana tutarsızlıklarla dolu bir film bu. Yukarıda belirttiğim tüm öğeleri kapsayan bir film yapalım demiş birileri ve sonra da yapmışlar gibi görünüyor. Çocuklarının peşinde Burma gibi tehlikeli bir ülkeye korku içinde giren kahramanlarımızın daha ilk gecelerinde erotizme kucak açan sahnelerin içinde olmasından dolayı filmi yapanlara bravo diyelim. Rufus Sewell inanmamış göründüğü bir rolde sıkıntılar içinde dolaşırken, Beart kendisinden bekleneni yapıyor; erotik depresif kadın oluyor, bu tanıma uygun ama derinliksiz bir şekilde. Özellikle Sewell’ın Tayland’lı “rock star” ve teknenin kaptanı ile konuştuğu ve ardından sarhoş olduğu sahne akışı, diyalogları ve oyunculukları ile hani nerede ise yerlerde sürünüyor.

Bu olmamış filmin yine de kayda değer bir yanı var. Filmin son on beş – yirmi dakikası daha önceki atmosferden tamamen farklı bir noktaya kayıyor ve eğer kendi başına ele almayı başarabilirseniz bu bölümü, oldukça keyif almanız mümkün. Bu bölüm yarattığı tedirginlik hissi, korku, bilinmeyene karşı hissedilen panik ile filmin nerede ise tek başarılı yanı. Sondaki “ana kraliçe” sahnesi ruh halinize göre komik de gelebilir veya anne-çocuk ilişkisinde hassas olanlar için dokunaklı da ama ne olursa olsun bir parça etkileyiciliği olduğunu kabul etmek gerek.

Des Armes – Noir Désir (2001)

Grubun “Des visages, des figures” adındaki mükemmel albümünden mükemmel bir şarkı. Léo Ferré’nin bir şiirinden bestelenen bu şiir gibi şarkı (veya şarkı gibi şiir) sözlerine eldiven gibi uyan bir müziği olan, Bertrand Cantat’ın olağanüstü yorumladığı ve işte o çığlık çığlığa söylenmesi gerekenlerden. Şiirin zirvesindeki sözlere yakışan nefis bir müzik.

Silahlar, silahlar, silahlar
Ve elleri tetikte bekleyen şairler
Son sigaralarını yakmak için
Fransızca bir dizenin sonunda, “gözyaşı gibi parlak”