“Kanepemde uyuyabilirsin. Bütün yemeğimi yiyebilirsin. Hatta beni biraz daha dövebilirsin.”
Yıllar önce terkettiği kasabaya geri dönen ünlü bir operacının ve onun dönüşü ile başlayan olayların hikâyesi.
İşte o garip karakterlerin olduğu veya sıradan karakterlerin garip davranışlar sergilediği mizah içeren sıcak ve küçük filmlerden biri. Benzerlerini Kuzey Avrupa sinemasında bulabileceğiniz türden bir film bu ve özelllikle öne çıkan bir yanı da yok.
Şaşırtıcı olan filmin görüntü çalışması. Hikâyenin bir Kuzey Avrupa ülkesinde (Danimarka’da) geçtiğini hissetmenizin mümkün olmayacağı bir şekilde çok “güneşli” bir film var karşımızda. Dış sahnelerde sarı renklerin bariz bir ağırlığı var ve iç sahnelerde de güneşin girmesinin mümkün olduğu her mekanda oyuncuların yüzlerinde güneş ışığını görmek mümkün. Buna sarı tarlaları ve klasik tabloları hatırlatacak şekilde bu sarı tarlalarda yoldan geçen arabalara el sallayan çiftçilerin görüntülerini ekleyince daha çok güneşli bir Akdeniz ülkesinde olduğunuzu düşünebilirsiniz.
Aşçıların sanatkâr yanının müzisyenlerden geri kalmadığını ispatlayacak keyifli “yemek yapma ve yedirme stresi” sahneleri içeren bir “babayı bulma-kaybetme-tekrar bulma” hikayesi. Güneşli ve “çok parlak” bir film.
(“When a Man Comes Home” – “Eve Dönüş”)