“Oyunda kim ve ne olursan ol, burada bir geri zekâlısın”
Gerçek hayatta yaşadığı zorluğu oyun dünyasındaki sanal karakteri ile unutmaya çalışan bir otistik gencin (Greg Timmermans) hikâyesi.
Farklı olmanın etrafında yaratttığı temel sonuç çocukluğundan başlayarak tüm arakadaşları tarafından itilip kakılmak olan, annesi tarafından “yorgunluğa dönüşmüş bir çaba” ile korunan, durumu bir türlü tam anlamı ile kabullenememiş babasının nasıl yaklaşacağını bilemediği otistik genç sanal dünyadaki kahraman karakteri ile gerçek dünyada yapamadığı/yapamayacağı her şeyi başarıyor; karar alıyor, uyguluyor, kazanıyor, seviyor ve seviliyor.
Konusuna çok uygun ve başarılı bir jenerik ile açılan film, sanal dünyaya odaklanıp gerçek hayattan kopmuş bir genci anlatacak gibi görünürken, otizm işin içine giriyor ve bu noktadan sonra film biri diğerinin sonucu gibi gösterilen iki ağır tema arasında gidip geliyor. Filmin zaman zaman bir ağırlığın altında kalır gibi olması da sanırım bundan kaynaklanıyor. Otizm ve “role playing” bir genci anlatmak için tek başına da yeterince yüklü olabilecek konular çünkü.
Oyundaki karakter ile gerçek hayattaki karakterin sık sık iç içe geçtiği bir kurgu ile anlatım seçilmiş ve zaman zaman bu durum rutin hale gelse ve tahmin edilebilir olsa da, filmin temasına uygun olduğu için temel bir rahatsızlık vermiyor.
Kendi romanından senaryolaştırdığı ilk filminde yönetmen Nick Balthazar, yine ilk filminde oynayan Greg Timmermans ile çalışmış. Oldukça zor bir rol bu ve sanatçının rolün altında ezilmediğini söylemek mümkün. Yan rollerde özellikle anneyi canlandıran Marijke Pinoy çaresizlikle çevrilmiş bir mücadeleyi başarı ile canlandırıyor. Aslında otistik ve okul çevresinde sürekli hor görülen (çocukların/gençlerin ne kadar zalim olabileceğini farkettirip dehşete düşürüyor sizi film bu anlamda) bir yakına sahip olmanın zorluğunu en iyi anlatan gencin küçük kardeşinin durumu. Sürekli etrafınızda olan ama asla baş edemediğiniz ve uzaklaştırmanızın mümkün olmadığı bir güçlük ile yaşamanın verdiği zorluğu sessiz mutsuzluğu ile anlatıyor.
Sanal oyun dünyasının “fantezi” yanını filmin anlatımına da yansıtmış yönetmen ve bu durum zaman filmin etkileyiciliğini aksatsa da (özellikle sonlardaki kilise bölümü, “ders veren bir Amerikan aile filmi” havasında ve utanan gençler sahneleri filmin fazla kolaya kaçılmış bir bölümü olmuş), gördüklerimizin etkileyici olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Daha olgun bir anlatım filmi daha da yukarılara taşıyabilirdi diye düşünülebilir ama, belki filmin etkileyiciliğine darbe vurmuş olsa da umudu destekleyen sonu ile beğenilecektir.