“Tanrılar seni sevmez; onları sevmene izin verirler sadece”
Woody Allen hayranı bir eczacı kadının ondan “aldığı” tavsiyelerle mutlu olmaya çalışmasının hikâyesi.
Fransız sinemacı Sophie Lellouche senaryosunu da yazdığı ve kariyerindeki ilk uzun metrajlı film olan bu çalışmada Allen filmlerinin havasından esinlenen romantik bir komediye imza atmış. Finalde Allen’ın da kısa bir rolde kendisini canlandırdığı film, onun filmlerinin izinden gitmeye çalışan ama bunu tam anlamı ile başaramayan bir eser. Kimi küçük sevimli mizah anları, oyuncularının keyif veren performansları ve Allen’ın kimi karakterlerinin aslında nasıl da Fransız olduğunu/olması gerektiğini göstermesi ile yine de ilgi çekebilir.
Lellouche’un filmi caz esintili ve hayli başarılı orijinal müziği, Cole Porter müzikleri, filmimizi açan ve muhteşem bir klasik olan “Bewitched, Bothered and Bewildered” şarkısı, sıkıntılı karakterlerinin bolca konuşması, kahramanlarımızın Yahudi olması ve yine onun filmlerinde sıkça gördüğümüz şekilde küçük insanların tuhaflıkları ile Woody Allen filmlerinin izinden gidiyor. Genç kadının sık sık duvarındaki Allen posteri ile konuşup ondan tavsiyeler alması, eczanesine gelen hastalara onun filmlerinin videolarını ilaç niyetine vermesi ve finalde Allen’ın kendisi olarak karşımıza çıkması gibi tercihleri de düşününce yönetmenin tıpkı baş karakteri gibi sıkı bir Allen hayranı olduğunu söylemek mümkün. Kahramanımız aslında sadece Allen’a değil, onun da esinlendiği bir isim olan Ernst Lubitsch’e de hayran ve eczaneye gelenlere onun filmleri de deva oluyor. Tüm bu esinlenmeler ve selam göndermeler ortaya nasıl bir film çıkarmış diye bir değerlendirme yapmak gerekirse, sanırım en iyi özet karşımızdakinin biraz yorgun bir Allen filmini veya bir başka deyişle solgun bir Allen kopyasını çağrıştırdığını söylemek olur. Herbert Ross’un Woody Allen’ın kendi tiyatro oyunundan yazdığı senaryo ile çektiği 1972 yapımı “Play It Again Sam” adlı filminden de hayli esinlenmiş görünen hikâyenin temel sıkıntısı kimi Fransız filmlerindeki mızmız havanın ve karakterlerin neden öyle konuştuğunun/davrandığının anlaşılamaması durumunun bir Allen filminin karakterleri üzerinde pek de doğru durmamış olması. Kadının doğru erkeği -elbette filmin sonunda aksi ispatlanacak bir şekilde- neden bulamadığı örneğin, bir romantik komedi kalıbı içinde bile ikna edici olamayacak bir şekilde cevapsız kalıyor hikâyede. Benzer biçimde, filmin romantik komedi havası da kadın ile sonunda murada ereceği erkek arasındaki romantizmin ve çekişmenin etkili anlatılamamış olması nedeni ile bir türlü tam anlamı ile oluşamıyor ve seyirciyi kendisine güçlü bir biçimde çekemiyor.
Alice Taglioni ve Patrick Bruel başta olmak üzere oyuncular aksamıyorlar ama senaryonun kendilerine üzerinde oynayabilecekleri yeterince geniş bir alan bırakmamış olması nedeni ile çok da öne çıkamıyorlar. Yine de kimi sahneler oyuncularının da katkısı ile seyirciye çekici gelme potansiyeline sahip. Örneğin kadının eniştesinin kız kardeşini aldatıp aldatmadığını öğrenmek için erkek arkadaşı ile gizlice evlerine girmesi ve aynı amaçla yine gizlice orada olan anne ve babası ile karşılaşması hayli eğlenceli. Ne var ki örneğin tam da bu sahne filmin en temel probleminin de çok iyi bir örneği. Hikâye bir türlü yeterince romantik, yeterince dinamik ve yeterince komik olamıyor ve tüm bu alanlarda nefesi yetmiyor seyirciyi etkisi altına almaya. Tüm bu kusurlar filmi görmeye engel olmamalı ama. Sonuçta parlak bir müzik, Ella Fitzgerald’ın eşsiz yorumu ile “Bewitched, Bothered and Bewildered” şarkısı, iki baş oyuncusunun çekiciliği, sayısı çok fazla olmasa da tuhaflığın komikliğe dönüştüğü anları ile ilgi çekebilecek bir film bu.