Şiir: Zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan, hece ve durak bakımından denk ve kendi başına bir bütün olan edebî anlatım biçimi, manzume, nazım, koşuk.
Türk Dil Kurumu üstteki şekilde tanımlıyor şiiri. Ünlü Fransız şair Charles Baudelaire’in “Paris Sıkıntısı” (Le Spleen de Paris) adlı eseri ise kitabın sonundaki “Sonuç” başlıklı kısa şiir dışında elli adet düzyazı şiirden oluşuyor ve TDK’nın ve dolayısı ile şiirin bilinen tanımının da hayli dışına düşüyor bu anlamda. Daha doğrusu dışına düşüyor gibi görünüyor ama kitaptaki elli şiir de uyaktan uzak olsa da zengin sembolleri ile kesinlikle türünün en çarpıcı örnekleri. Yazarın daha çok bilinen “Kötülük Çiçekleri” (Les Fleurs du Mal) kitabının gölgesinde kalmış olsa da, çok değerli bir kitap karşımızdaki. Değeri de şuradan geliyor: Kitaptaki her bir kelimenin ve bu kelimelerin oluşturduğu her bir cümlenin dikkatle ve yüksek bir konsantrasyon ile okunması gereken bir mükemmeliği var. Tahsin Yücel’in çevirisi eserin hakkını veriyor ama hayli zengin bir Türkçenin kullanımının söz konusu olduğunu ve “ergi”, “tansık” ve “ığralamak” gibi kelimelerin yer aldığı çevirinin zaman zaman sözlük kullanımını zorunlu kıldığını da söylemek gerek.
Kitaptaki elli şiiri zaman zaman bir küçük hikâye, bir filmin kısa bir sahnesi veya kimi zaman da bir sinopsis olarak görmek mümkün. Kendinden sonraki pek çok Fransız şairi (örneğin Rimbaud) bu kitapta örneği yer alan tarzı ile etkilemiş bir isim Baudelaire ve kitapta Paris görüntülerinden (“Yoksulların Gözleri” şiirinde olduğu gibi çoğunlukla yoksulluğun derin izlerini taşıyan insanlar üzerinden anlatılan görüntüler bunlar) kadınlara, Tanrı ve Şeytan üzerinden yorumlanan dinden yoksulluğa çeşitli kavramlar üzerine benzersiz şiirler (veya şiirimsi düzyazılar) var. Bir sonraki okumayı teşvik eden okumalar en değerli olanları sanırım ve işte bu kitap da bir ara Rimbaud’ya geri dönmek gerektiğini hatırlattı bana.
(“Le Spleen de Paris”)