Rio Lobo – Howard Hawks (1970)

“Albay; o zaman sen beni kullanmıştın, şimdi de ben seni kullanacağım. Bu sefer sen önden gidip bizi buradan çıkaracaksın. Yankilere denk gelirsek, aramızda duracaksın. İlk vurulan sen olacaksın”

İç Savaş sırasında taşıdıkları altınları ve askerlerini kaybetmesine yol açan iki muhbirin savaştan sonra peşine düşen bir Kuzeyli subayın hikâyesi.

Senaryosunu Burton Wohl’un orijinal hikâyesinden Wohl ve Leigh Brackett’in yazdığı, yönetmenliğini Hollywood’un klasik döneminin usta yönetmenlerinden Howard Hawks’un yaptığı bir ABD ve Meksika ortak yapımı. Hawks’un son kez yönetmen olarak çalıştığı film onun en parlak çalışmalarından biri olmamış ve gösterime girdiğinde eleştirmenler tarafından pek beğenilmediği gibi, gişe geliri de bütçesinin altında kalmıştı. Büyük bir kısmı İç Savaş sonrasında geçen hikâye ülkenin savaş sırasındaki bölünmüşlüğünü unutup, gerçek kötülere odaklanılması gibi bir yaklaşımla seyirciyi çekmeye çalışmış ama Hawks’un eski klasikleri ile karşılaştırıldığında yorgun görünen sinema dili, senaryonun savrukluğu ve oyunculukların bazılarının aksaması ile ikna edici bir başarıya ulaşamamış. Yine de western türünden hoşlananların dikkatini çekebilecek ve kadın karakterlerin benzer hikâyelerde gördüklerimizden daha öne çıkan yapısı ile ilginç olabilecek bir çalışma bu.

Filmin hemen bütün unsurlarında kendisini gösteren dağınıklığın örneklerinden biri olan açılış jeneriği ile başlıyor film. Bir gitarın tellerine, gövdesine ve onu çalan müzisyenin (pek çok filmde müzisyen olarak küçük rollerde yer alan Tommy Tedesco’nun ellerini görüyoruz burada) ellerine odaklanan kamera farklı açılardan (hatta gitarın içinden) karşımıza getiriyor bu görüntüleri ama ne duyduğumuz müzik hikâye ile uyumlu, ne senaryoda gitarın veya bir müzisyen karakterinin yeri var ve ne de modern havalı bu görsel tercih hikâyenin geçtiği yıllara denk düşüyor. Aslında bu zaman çelişkisi senaryoda da öne çıkıyor: Shasta karakterinin eylemleri ve konuşma şekli örneğin, dönemin gerçekleri ile çok da uyumlu değil gibi. Wohl ve Brackett’in senaryosu hikâyeye temel bir (veya birkaç) odak noktası sağlayamadığı gibi, karakterleri ve gelişmeleri de birbirlerine her zaman ikna edici bir şekilde bağlayamıyor. Hawks’un 1959 yapımı “Rio Bravo” (Kahramanlar Şehri) ve 1966 tarihli “El Dorado” adlı ve bu filmde olduğu gibi başrolünde yine John Wayne’in yer aldığı filmleri ile benzer bir teması (Öyle ki “El Dorado”nun “Rio Bravo”nun yeniden çekimi olduğu ve “Rio Libo”nun da her ikisinden esinlendiği söylenir) olan film, bir intikam hikâyesi gibi başlayıp klasik western’in “iyi birkaç adam kötülere karşı” öyküsüne dönüşürken seyirciyi beraberinde sürükleyemiyor doğal olarak.

Jerry Goldsmith’in başarılı müzik çalışması da hikâyenin döneminin ilerisinde bir havaya sahip. Buna neden olan sadece melodilerin -takas sahnesi dışında- klasik westernlerde duyduklarımızdan farklı olması değil, modern zamanlarda geçen bir hikâyeye çok faha fazla yakışacak bir çalışma yapmış Goldsmith. Onun melodilerinin eşlik ettiği hikâyenin başrolünde Amerikan muhafazakârlığının en bilinen isimlerinden John Wayne var. Dolayısı ile hikâyenin de Kuzey ve Güney arasında hiç taraf tutmadan ve bir iç savaşın bugüne de sarkmış olan travmaları hiç yaşanmamış gibi davranarak, bir zamanlar düşman olan karakterlerini ortak bir mücadelenin parçası yapması kolayca, anlaşılır ve beklenen bir tercih. Filme göz dolduran bir giriş yapmamızı sağlayan soygun sahnesi ince düşünülmüş planı ile eğlendirirken, soyan ve soyulanın çok çabuk bir şekilde dost olabilmeleri ve bunu muhbirlerin alçaklığının karşısına koydukları mertlik ile bir içki şişesi üzerinden yapabilmeleri yeterince inandırıcı değil elbette ama yine de onların arasındaki dostluk ve dayanışma hikâyenin de önemli dayanak noktalarından biri.

Filmin oyuncularla ilgili de sıkıntıları var: Çekimler sırasında 63 yaşında olan John Wayne fiziksel açıdan pek uygun değilmiş role ve hem o sıralarda rahatsız olması hem de bir önceki yıl “Undefeated” (Batının Devleri – Andrew V. McLaglen) filmin çekimleri sırasında omzundan sakatlanması da eklenince bu duruma, oldukça yorgun bir performans sunabilmiş filmde. Hawks, Christopher Mitchum ve Jennifer O’Neill’in oyunculuklarından memnun kalmadığını da dile getirmiş daha sonraları ve hatta O’Neill ile arasında çekimler sırasında epey anlaşmazlık da yaşanmış. O tarihlerde Meksika sinemasının yıldızlarından biri olan Jorge Rivero’dan (1969’da oynadığı Miguel Zacaras filmi “El Pecado de Adán y Eva”da ile Meksika sinemasının seks sembolü olmuştu Rivero) beklediği çekiciliği de alamadığını söylemiş Hawks. Ne var ki filmde hızla ortaya çıkan romantizmin seyirciyi ikna edememesinde Ribero’nun performansından çok senaryonun bu yan öyküyü iyi işleyememesinin rolü var.

Kendisini dokunarak taciz eden erkeğe tacizden neden rahatsız olduğunu geçmişte yaşadıkları ile anlatan kadının aynı erkekle hemen sarmaş dolaş olması gibi problemleri de olan senaryonun kadın karakterlere bir klasik western’e göre çok daha fazla yer vermesi ve üstelik onları eylemlerin tam ortasına yerleştirmesi gibi olumlu yönleri de var. Hawks gibi usta bir yönetmenin son filminin bu “eski çalışmalarının bir parça silik gölgesi” olarak tanımlanabilecek yapıt olması bir talihsizlik; ne var ki tüm bu sıralanan kusurlarına rağmen western meraklılarının -favorileri arasına girmesi pek olası olmasa da- yine de keyif alarak seyredebileceği bir çalışma bu. Şerifin ofisinde kıstırılmış durumda kalan kahramanlarımızın (tanıdık gelecektir bu tema) yaşadıkları, birbirlerinden keskin hatlarla ayrılmış iyi ile kötünün çatışmaları ve açılıştaki soygun bölümü ile bu yorgun görünümlü film ilgiyi hak ediyor yine de.

(“Son Darbe”)

(Visited 230 times, 2 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir