“Küba’daydım. Karmakarışık fotoğraflarla döndüm oradan. Onları bir düzene sokmak için bu filmi yaptım. Filmin adı “Selam Kübalılar” oldu”
Agnès Varda’nın devrimden dört yıl sonra gittiği Küba’da çektiği fotoğraflardan oluşturduğu bir devrim hikâyesi.
Fransız sinemacı Varda devrimden dört yıl sonra gitmiş Küba’ya ve 1962’nin Aralık ile 1963’ün Ocak aylarında yaklaşık 4 bin fotoğraf çekmiş orada kaldığı bir ayı aşan süre boyunca. Bu fotoğraflardan yaklaşık 2 binini bir araya getirerek oluşturduğu bu ilginç “foto-montaj” türü belgesel yarım saatlik bir süre içinde devrimin tüm sıcaklığını ve tazeliğini taşıyan bir ülkenin havasını etkileyici bir biçimde yansıtan ve biçimsel özellikleri ile de ilgi çeken çok önemli bir çalışma. Varda’nın o hep alçak gönüllü kalan, her zaman farklı arayışlara açık ve saygın sinemacılığının bu parlak örneği devrime, devrimcilere ve devrimci bir ruha yazılmış bir aşk mektubu ama bir o kadar da sanata, dansa, müziğe ve bir devrimin coşkusunu yaşayan halka ithaf edilmiş bir mektup bu.
Film Varda’nın çektiği ve filmde de önemli bir kısmını kullandığı fotoğraflar için Paris’te düzenlenen ve Küba devriminin onuncu yılına ithaf edilen bir sergiden görüntüler ile açılıyor ve ardından sergi için bir mini konser veren Kübalı müzisyenlerin görüntüleri ile devam ediyor. Bir iki dakikalık bu kısa giriş hareketli görüntülerden oluşan bir belgesel formatında. Ardından Varda’nın ve Fransız oyuncu Michel Piccoli’nin dönüşümlü denebilecek anlatıcı sesleri eşliğinde Varda’nın fotoğrafları geliyor birer birer ekrana. Bir kısmı çok kısa, bir kısmı daha uzun bir süre kalıyor görüntüde bu fotoğrafların; ama bu fotoğraf ifadesi filmin hareketsiz bir görüntü zincirinden oluştuğu anlamına gelmiyor. Aksine çok hareketli bir film bu ve içerdiği “devrim aşkı”nın tüm heyecanı ile de kıpır kıpır bir çalışma seyrettiğimiz.
Fotoğraflar aracılığı ile bir müzisyene şarkı söyletiyor veya insanları dans ettiriyor Varda. Anlatıcı ses devreye girdiğinde sesi bir parça kısılan, diğer anlarda sesi hep öne çıkan bir müziğin eşlik ettiği görüntülerde doğal ve hatta naif denebilecek bir tavırla fotoğrafları canlandırıyor nerede ise yönetmen. Zaman zaman fotoğrafta bir bölüme zum yapıyor (örneğin aynı karede hem hamile bir kadının hem de eli ve beli silahlı erkeklerin olduğu bir fotoğraf veya bir çocuğun tişörtündeki Küba adasının resmi ile poz verdiği bir diğer fotoğraf) ve seyircinin herhangi bir detayı kaçırmamasına özen gösteriyor ama bu aynı zamanda filme hareketlilik getiren yaklaşıma sadece gerektiğinde ve az sayıda başvuruyor film ve anlattığı aşk hikâyesinin doğallığına hiç zarar vermiyor. Müthiş bir belge niteliği taşıyan ve tümü aynı zamanda yetkin bir fotoğrafçının elinden çıktığını belli eden bir kalitesi olan bu fotoğrafların her biri için anlatıcı sesin en az bir cümlelik yorum veya açıklama getirmesi veya “şarkı söyleme” sahnesinde olduğu gibi fotoğraftaki kişiye bir konuşma balonunun eşlik etmesi gibi akıllı tercihler de filmin hayli hareketli bir atmosfere sahip olmasını sağlıyor. Fotoğrafların önemli bir kısmında objeler Varda tarafından görüntülendiklerinin farkındalar; ama buna rağmen bu durum seyrettiğimizin doğal görünümüne en ufak bir zarar vermiyor. Vermiyor çünkü hem çeken hem de çeklien bir devrimin heyecanı ile ve en doğal halleri ile parçası olmuşlar filmin.
Kendi fotoğrafları dışında sadece birkaç kez eski illüstrasyonlar kullanmış Varda. Müzikler ve anlatıcı dış ses dışında bir kez Castro’nun bir konuşmasını bir kez de -kurşun delikleri olan bir binanın fotoğrafına eşlik eden- silah sesi efektini duyuyoruz. Bunun dışında sadece müzikler ve onun fotoğrafları var filmde. Baştaki sergi sahnesinde çok kısa bir an için Varda’nın kendisi de geliyor görüntüye ama filmin asıl karakterleri onun fotoğrafladığı Kübalı yöneticiler, gerillalar, sanatçılar ve devrimin tüm coşkusunu yaşayan Küba halkı. Film tamamlanmadan kısa bir süre önce ölen ve eğlenceli bir “dans ve şarkı sahnesi”nde seyrettiğimiz müzisyen Benny Moré; toprak reformunun başındaki politikacı Carlos Rafel Rodríguez; eski gerilla ve yeni politikacılar Raul Castro ve Osvaldo Dorticós Torrado; şairler Nicolas Guillen ve Roberto Fernández Retamar; yazar Alejo Carpentier; ressamlar Wifredo Lam, Raul Mulian ve eğlenceli bir ça ça ça dansı yaparken seyrettiğimiz sinemacı Sarita Gómez bu foto-belgeselin kısa süresi boyunca karşımıza gelen isimlerin bir kısmı olurken Varda sadece bu ünlü isimlerle sınırlamıyor kendisini ve hatta asıl olarak devrimin asıl mimarları ve sahipleri olan halka odaklanıyor. Halkı ve özel bir yer ayırmış göründüğü Kübalı kadınları İspanyol, Afrika ve Fransız kültürlerinin etkilerini taşıyan Küba müziklerinin farklı ritimleri eşliğinde getiriyor karşımıza ve bu ritimlere uyumlu bir şekilde onları şeker kamışı tarlalarında çalışırken ve sokaklarda dans ederken görüntülüyor.
Kurgu becerisi üzerine kurulu filmde birkaç kısa cümle dışında doğrudan politikaya girmiyor Varda (eskiden diktatörün karısına cep harçlığı olan piyango gelirlerinin şimdi Yeniden Yapılanma Enstitüsüne bağışlanması, SSCB lideri Nikita Kruşçev’in modern (ve özellikle soyut) sanata olan olumsuz bakışını Kübalı sanatçıların pek de umursamaması veya “Castro’nun halkı, halkın da onu temsil etmesi” gibi Varda’nın yorumu olan cümleler); bunun yerine devrimin tüm bir ülkeyi nasıl dönüştürmeye soyunduğunu anlatmayı ve devrimin güzelliği, yarattığı umut ve coşku dolu dünyayı sergilemeyi tercih ediyor. Varda’nın Küba’ya, tanık olduğu umuda ve en çok da Küba halkına aşkını dile getiren lirik bir belgesel bu ve onun tüm Küba’yı dans ettirdiği bu ilginç belgesel ünlü feminist ve anarşist Emma Goldman’ın “Dans edemediğim devrim, benim devrimim değildir” sözünü hatırlatıyor bize. Bir devrimin coşkusunu, belki ondan da çok, sonrasında insanların dans edebildiği bir devrimin güzelliğini hatırlatan bu Varda belgeseli mutlaka görülmesi gerekli bir çalışma, özellikle de bir devrim umudunu yitirenler tarafından. Filmi politik bir propaganda filminden uzak tutmayı başaranın ise samimiyeti, Varda’nın becerisi ve kuşkusuz daha iyi ve daha özgür bir dünya hayali peşinde koşan herkesin umudunu yansıtması olduğunu da belirtelim son olarak.
(“Selam Kübalılar”)