Shattered Glass – Billy Ray (2003)

“Bize ardı ardına yalan hikâyeler teslim etti ve biz de tümünü gerçekmiş gibi bastık. Tek nedeni de onu eğlenceli bulmamızdı”

Ünlü “The New Republic” dergisi için çalışırken yazdığı makalelerdeki bilgilerin çoğunu kendisinin uydurduğu anlaşılan gazeteci Stephen Glass’ın hikâyesi.

Daha çok senaristliği ile tanınan Billy Ray’in ilk uzun metrajlı filmi, ”Vanity Fair” dergisinde yayınlanan bir makaleden yola çıkarak 1998 yılında yaşanan gerçek bir olayı anlatıyor. Ray kendisinin yazdığı senaryosu ile tıkır tıkır işleyen, iyi oynanmış ve anlatılmış, ve gazetecilik mesleği üzerine seyredeni düşünmeye zorlayan bir filme imza atmış. Film bunları başarırken öte yandan gazetecinin herkesin beğendiği eğlenceli üslubu üzerinden gazeteciliğin hangi yanının artık öne çıktığını da gündeme getiriyor ve dolaylı da olsa bunun neden olabileceği olumsuz sonuçları sergiliyor. Günümüz beğeni ölçülerinin yarattığı bir kahraman karşımızdaki ve hem bu kahramanın “The New Republic” gibi ciddi bir dergide yazıyor olması hem de anlaşılan onu kahraman yapan beğeni ölçülerinin bile kaldırabileceği sınırları geçmesi nedeni ile yalanının ortaya çıkması gazeteciliğin geleceği konusunda da sorular uyandırıyor seyredende.

Olayın yaşandığı tarihlerde 81 bin civarında tirajı olan, günümüzde ise yaklaşık 50 bin satan derginin tarihindeki bu kara anın hikâyesini yönetmen Billy Ray oldukça akıcı bir tempoda ve gittikçe yükselttiği bir tedirginlik ve gerilim atmosferi oluşturarak anlatıyor. Yalanları, bunları birbirinin peşi sıra dizebilmesi ve söyledikleri sorgulandığında ürettiği yeni hikayeleri ile bana Patricia Highsmith’in sinemaya da taşınan ölümsüz karakteri Ripley’i çağrıştıran gazeteci Stephen Glass kendi sözleri ile “kimin için yazdığını ve kendisinin hangi konuda yetenekli olduğunu iyi bilen” bir gazeteci ve dergide çalıştığı üç yıllık süre içinde tüm çalışma arkadaşlarını cezbeden kişiliği, kendisini herkese sevdirmesi ve elbette eğlenceli üslubu ile yalanları ortaya çıkana kadar başarısının tadını çıkarıyor. Bir hacker hakkında yazdığı ve yalanlarının ortaya çıkmasına neden olan makalesini anlattığı yazı kurulu toplantısında, film başarılı bir şekilde kahramanının cazibesinin sırlarını ortaya koyuyor. Ciddi konuları eğlenceli bir üslup ile anlatan, eğlenceli ve çekici bir insan o ve son ana kadar tüm çalışma arkadaşları tarafından da destekleniyor.

Hikâyenin baş kahramanını canlandıran Hayden Christensen belki kuşağının en iyi oyuncularından biri değil ama bu filmde hem kahramanının çocuksu çekiciliğini hem de yalanlarını sergilediği anlardaki kötücüllüğünü ikna edici biçimde seyirciye geçirmeyi başarıyor. Filmin öne çıkan ismi ise kesinlikle Peter Sarsgaard. Oyuncu canlandırdığı editörün ilk kuşkuları hissetmeye başladığı andan artık emin olduğu ana kadar olan değişimini ustalıkla canlandırıyor ve bu bağlamda Christensen’i de geride bırakıyor performansı ile. Filmde nispeten kısa bir rolde görünen Hank Azaria’nın da etkileyici olduğunu, ve Chloë Sevigny ve Melanie Lynskey’nin de filmin oyunculuk düzeyinin yukarılarda seyretmesine katkıda bulunduklarını söyleyelim. Amerikan sinemasının hikâye anlatmayı iyi bildiğini gösteren örneklerden biri olan film seyircinin önünde bir resmi yavaş yavaş netleştirirken ilgiyi hep ayakta tutmayı başarıyor ve bunu da temel olarak resmin parçalarını doğru sırada açarak yapıyor.

Okuduğumuzun kesinlikle doğru olduğuna inandığımız yıllar belki tüm dünyada artık çok geride kaldı ve örneğin bugün okuduklarımızın tam tersini düşünmemizin daha doğru olacağı bir ülkede yaşıyoruz ama yine de ve belki de tam da bu nedenle gerçekler üzerine olan film etkisini göstermeyi başarıyor ve bir yandan da rahatsız ediyor. Rahatsız ediyor çünkü insanı insan yapan çabalardan biri de gerçeğin arayışı ve bu arayışta güvenmek zorunda olduğu kanallardan birinin güvenilirliğinin nasıl kolaylıkla kaybolabileceğini görmek pek hoş bir duygu olmasa gerek. Film tüm bu parlak yanlarına karşın, Glass’ın yaptıklarının arkasındaki dürtüleri bir parça belirsiz bıraktığı için eleştirilebilir ama önemli olanın “yıldız” olmak olduğu ve nasıl anlatıldığının ne anlatıldığının çokça önüne geçtiği bir dünyada aslında pek de belirsiz değil bu dürtüler diye düşünüyorum. Filmin adındaki akıllı kelime oyununa da dikkat!

(“Asılsız Haber”)

(Visited 623 times, 2 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir