“Eğer yeterince uzun süre bakarsan, nehir sana her şeyi gösterir: çalışan insanları, dostluğu, aileleri, aşkı ve hatta yalnızlığı”
Nehire atlayan ama izine hiç rastlanmayan sevgilisinin peşine düşen genç bir adamın, ona çok benzeyen bir başka kadınla karşılaşmasının hikâyesi.
Lou Ye’nin yazdığı ve yönettiği bir Çin ve Almanya ortak yapımı. Resmî makamlardan izin almadan Rotterdam Festivali’nde gösterilmesi nedeni ile Çin’de bir süre yasaklanan ve yönetmeninin yeni bir film çekmesine iki yıl boyunca izin verilmemesine neden olan yapıt, Şanghay’da geçen bir modern masal havasına sahip. Gizemli karakterleri, şehri soğuk ve karanlık bir atmosferle karşımıza getiren görüntüleri, iki başrol oyuncusunun performansları ve Lou Ye’nin kimi sıradışı tercihleri ile ortaya çıkan özgün stilizasyonu ve sinema dili ile ilgiyi hak eden bir çalışma. İçerik ve biçim açısından ilham almış göründüğü Alfred Hitchcock (özellikle “Vertigo”) ve Kar-Wai Wong (özellikle “Chung Hing Sam Lam”) yapıtlarının gücünü yakalayamasa da ve zaman zaman doğallığını yitirir gibi olsa da, yine de farklılığı ile kendisini ilgi ile izletmeyi başaran bir çalışma.
Boş ve siyah bir ekran üzerinde soru soran bir kadının ve ona cevap veren bir erkeğin sesleri ile açılıyor öykü. Kadın, bir gün ortadan kaybolursa, onu “Mardar’ın yaptığı gibi arayıp aramayacağını” soruyor ve “Evet” cevabını alınca da “Bir Ömür boyu mu?” diye sorguluyor. Buna da “Evet” cevabı gecelecek ama kadın “Yalan söylüyorsun” diyerek inanmadığını belirtecektir. Sonra Şanghay şehrinin ortasından geçen Suzhou Nehri’nde ilerleyen bir kameranın saptadığı görüntüler eşliğinde bir anlatıcının sesini duyuyoruz. Kamera hayatları nehir üzerine kurulu insanları bir belgesel gerçekçiliğini hatırlatan (insanlar bir kameranın onları görüntülediğinin farkındalar örneğin) görüntülerle, su üzerinde kayarak sergilerken karşımıza çıkan Şanghay resmi hiç de turistik değil. Aksine gökdelenler, yıkılmakta olan binalar ve dev vinçler soğuk ve iç karartan bir büyük şehir resmi çizerken, anlatıcı erkeğin sesi “Burada bir yüzyıla yetecek hikâye ve onu en kirli nehir yapacak kadar çöp” var diyor Suzhou Nehri için. Sonra nehre atlayan bir genç kızdan ve nehirden çıkarılan iki genç aşığın cesedinden bahsediyor ve hatta nehrin çamurlu kıyısında oturup altın sarısı saçını tarayan bir deniz kızı gördüğünü iddia ediyor ama bunu söylerse yalan söylemiş olacağını da ekliyor. Bu anlatıcı adamın (Zhang Ming Fang) yüzünü bırakın, eli ve bir kolu dışında vücudunu dahi hiç göstermemeyi seçmiş yönetmen ve onu adeta kamerasının yerine koymuş; pek çok sahnede bu karakterin bedeninin ve gözlerinin yerine geçiyor kamera. İşini müşterisi her ne isterse onu çeken bir “videograph” olarak tanımlıyor bu anlatıcı. Müşterilerine “kameranın saptadıklarından şikâyet etmeyin, kameralar yalan söylemez” dediğini söyleyen bu adam hem öykünün ana karakterlerinden biri olacak hem de sık sık anlatacaktır olan biteni. Bu videograph iş için çağrıldığı gece kulübünde deniz kızı gösterisi yapan Meimei (Xun Zhou) adında gizemli ve sık sık ortadan kaybolan bir kadınla tanışıp ona âşık olacaktır. Öykü başlamadan önceki soruları soran işte bu kadın, cevapları veren de anlatıcıdır. Kadının “Mardar gibi” ifadesi anlatıcı adamın tanımadığı bu Mardar’ın (Hongsheng Jia) hikâyesini hayal etmesine ve bize anlatmasına yol açacak ve Mardar ile onun peşine düştüğü Moudan’ın (Xun Zhou) öyküsünü izlemeye başlayacağız. Moudan ve Meimei’yi aynı oyuncunun canlandırmasının nedeni iki karakterin birbirlerine fiziksel olarak çok benzemeleridir; belki de aynı kişidir iki kadın ya da Mardar ve Moudan hayaldir ve hatta Meimei de gerçek değildir belki de… Anlatıcı sesin “Geçmişi hakkında hiçbir şey bilmiyordum. O anlatmadı, ben de asla sormadım” cümlesi de destekliyor bu gizemli ve düşsel havayı.
Anlatıcının sadece sesini duyduğumuz ve birkaç sahnede de elini gördüğümüz, anlatanla anlatılanın öykülerinin iç içe girdiği ve gizemleri olan karakterlerin yer aldığı film düşsel havası ve bunu hem destekleyen hem de onunla zaman zaman hoş bir zıtlık yaratan görsel çalışması ile dikkat çekiyor. Kameranın karakterlerden birinin bedeni ve gözü yerine kullanıldığı yapıt tıpkı etrafına bakan, seyreden veya araştıran insan gözünün hareketlerine sahip ve görüntü yönetmeni Yu Wang’ın düşselliğin romantizmini bilinçli olarak sınırlı tutan ve arada bir Şanghay’ın çizilen karanlık havasına hayli uygun çalışması filme önemli bir katkı sağlıyor.
Lou Ye, Çin sinemasının “Altıncı nesil” adı verilen akımı içinde olduğu kabul edilen bir sanatçı. Düşük bütçe ile çekilen modern şehir hikâyelerinde belgesele yakın duran bir karanlık hava yakalayan ve kameranın çok az sabit kalıp, adeta tedirgin hareketler gösterdiği filmlerle biliniyor bu akım ve Ye de burada işte bunun dikkat çeken örneklerinden birini veriyor. Jörg Lemberg’in geleneksel Çin melodilerine de göndermeleri olan müziğinin dikkat çektiği bu yapıtın iki başrol oyuncusu da bolca övgüyü hak ediyor. İki rolü birden canlandıran Xun Zhou kameranın film boyunca sık sık başvurduğu yakın plan çekimlerle daha da güçlenen bir şekilde karakter(ler)inin gizemini ve ruh halini bize geçirmeyi başarıyor. Mardar’ı canlandıran Hongsheng Jia da benzer bir başarının sahibi olmuş; 2010’da intihar ederek yaşamına son veren oyuncu tıpkı Xun Zhou gibi, bir Kai-Wai Wong filminde görmeyi bekleyeceğiniz türden bir şehirli karakteri dokunaklı bir enerji ile getiriyor karşımıza.
Filmi daha güçlü olmaktan alıkoyan temel unsur, izinden gittiği sinema yapıtlarının doğallığını yeterince yakalayamaması. Zaman zaman hem içeriğin hem biçimin zorlandığını hissediyorsunuz ki bu da duygusal açıdan filmle aranıza mesafe koyuyor arada bir. Eski ile Yeni Çin’in bir aradalığının ya da birinden diğerine dönüşümün metaforu olarak görülebilecek Suzhou nehrinin kıyılarındaki yıkılmakta olan binalar, nehrin kirliliği ve “deniz kızlarının Coca-Cola ve McDonald’s gibi Çin’e dışarıdan gelmiş olması” gibi konuşmalarla oldukça gerçek ve huzursuz bir atmosfer yaratan film için yine de önemli bir problem yaratmıyor bu durum. Aşk, ihanet, kimlik, arayış ve arzuların öyküsü olan bu düş havalı film modern Çin sinemasının ilginç yapıtlarından biri olarak ilgiyi hak ediyor.
(“Suzhou River” – “Suzhou Nehri”)