Caos Calmo – Antonello Grimaldi (2008)

“Burası kızımın okulu ve ben ona hep yakın olmak istiyorum”

Karısının ölümünden sonra küçük kızına iyice bağlanan ve yanından hiç ayrılmayan bir adamın hikâyesi.

İtalyan yazar ve gazeteci Sandro Veronesi’nin ödüllü romanından uyarlanan film bir adamın karısını kaybetmesinden sonra hayatını ve özellikle insanlarla ilişkilerini gözden geçirmesini ve bu sırada kızına karşı gösterdiği ölçüsüz düşkünlüğünü anlatmaya soyunuyor. Yönetmen Antonello Grimaldi kariyerinde parlak başarıları olmayan ve son yıllarda da sadece televizyon için çalışmalar yapan bir isim ve Veronesi’nin İtalyan edebiyatının en prestijli ödüllerinden birini kazanan romanından ortaya çıkan çalışma da orta karar bir film olmuş.

Bir ölüm ile başlayan bir değişimi anlatan bir hikâyenin bu ölümü adeta sadece anlatmak istediklerini başlatan bir araç olarak görmesi ve bu ölümün neden bu denli sakinlik ile karşılandığı (her ne kadar Valeria Golino’ya göğüslerini göstermesi için fırsat vermek amacı ile yaratılmış bir sahnede yetersiz bir şekilde açıklanmaya çalışılmış olsa da) üzerine hiçbir fikir üretmeye soyunmaması filmin en büyük handikaplarından biri olarak görünüyor. Bir başka filmde bu önemli bir eksiklik olmayabilirdi ama burada oldukça düz bir anlatımla ve klasik kalıplar içinde ele alınan bir hikâye söz konusu ve filmin havası da bunun neden eksik bırakıldığını sorgulamamızı gerektirecek kadar geleneksel. Böyle olunca da karşınızdaki hikâye bir yandan özdeşlemeye çağıran diğer yandan bunu imkânsız kılan bir içerik ile çekici olmakta zorlanıyor açıkçası. Öyle ki adamın ağladığı sahnede kendinizi onun yanında hissetmeniz mümkün değil ve soğuk ve rahatsız bir tavırla seyrediyorsunuz bu anları.

Aralarında Rufus Wainwright’in “Cigarettes & Chocolate Milk” şarkısının da bulunduğu sıkı bir soundtrack’in eşlik ettiği hikâye adamın neden okulun kapısının önünden ayrılmaz hale geldiğini değil bu süreçte yaşadıklarını anlatıyor çoğunlukla ve bu süreçte iş arkadaşlarından akrabalarına ilişki içinde bulunduğu insanlarla yaşadıkları karşımıza getiriliyor. Burada özellikle de bohem bir hayat süren kardeşinin hayatı ile adamın hayatını karşılaştırmamızı bekliyor film ama bu beklentinin arkasında ne olduğunu anlamak pek mümkün olmuyor. Özetle senaryo önemli bir şeyler anlatıyor havası yaratıyor ama hissettiğiniz daha çok bir boşluk ve bunun sonucunda da aldatılmışlık duygusu oluyor. Kahramanımızın hayalinde yaşandığı anlaşılan seks sahnesi ise yüzeysel ve kabalığı ile sadece rahatsız ediyor seyredeni. Film bir erkeğe odaklandığına göre erkeklik etrafında dönen bir hikâye seyretmemiz doğal ama bu seks sahnesi herhangi bir erkeğin gözünden olmaktan çok ergenliğe yeni girmiş bir erkeğin gözünden canlandırılınca gördüklerimizin rahatsız etmemesi de mümkün değil.

Romandan mı kaynaklanıyor yoksa filmin baş rolünü üstlenen Nanni Moretti’nin de yazılmasına katkıda bulunduğu senaryodan mı bilmiyorum ama film kahramanımızın “önceki” hayatı ile yeni keşfettiği hayatını karşılaştırırken önceki hayatından verdiği ipuçları nerede ise sadece komik ve keyifli karakterler olunca bu karşılaştırma da yetersiz kalıyor. Zaman zaman görüntüye gelen ve kimi Türk mahalle dizilerindeki sıcak, dürüst ve gönlü zengin karakterleri çağrıştıran tiplemeler de filme yeterince zenginlik katmıyor gibi görünüyor. Filmdeki rolü ile çeşitli ödüller kazanan Alessandro Gassman’ın Nanni Moretti’yi gölgede bıraktığı film tüm bu eksikliklerine karşın yine de kendisini seyrettirecek kimi özelliklere sahip. Zaman zaman takınmayı başardığı şiirsel tavrı, Gassman’ın oyunculuğu, “home office” kavramının yerine geçen “park office” kavramının çekiciliği ve bir kaybın sonrasındaki boşluğu yeterince olmasa da anlatabilmesi ile ilgi çekebilir.

(“Quiet Chaos” – “Sessiz Kaos”)