Abhaz yazar Fazıl İskender’in hikâyelerinden bir derleme. Çevirisini Rus edebiyatının hem klasiklerini hem de çağdaş eserlerini dilimize kazandıran Mehmet Özgül’ün yaptığı kitap yazarın farklı eserlerinden seçilmiş öykülerden derlenmiş. 2016 yılında hayatını kaybeden İskender’in kitapta yer alan altı hikâyesinden üçünün kahramanı Çik adında bir çocuk. Öykülerde belirtilmese de yaşının 14 civarında olduğunu tahmin edebileceğimiz çocuğu anlatan üçünde olduğu gibi, diğer hikâyelerde de renkli bir dil ve ince bir alaycılık var ve yazarın neden Mark Twain ile karşılaştırıldığını kolayca anlayabiliyorsunuz. Tüm eserlerde bir gözlemcilik ve üçünde de bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyasındaki saçmalıklara alaycı bir yaklaşım kendilerini gösteriyor ve okunması keyif veren bir kitap oluşturuyorlar. Anlatılanların hep geçmişte yaşananlar olmasının yarattığı nostalji duygusunun da kitabın okuma keyfini artırdığını eklemekte yarar var.
Yazar henüz dokuz yaşındayken babası Stalin tarafından önce İran’a sürülür ve sonra da bir ceza kampına gönderilir ve orada hayatını kaybeder. Bazı eserleri, örneğin “Sozvezdie Kozlotura” adlı hikâyesi Sovyetler Birliği’ni kötü göstermekle eleştirilen İskender’in ödüllerinin tamamını Sovyetler’in dağılma sürecinin başlamasından sonra aldığını da hatırlatalım bu arada. Bu kitabında yer alan altı öyküde doğrudan bir politik içerik yer almıyor; bunun yerine Kafkaslar’ın zengin etnik yapısından ve kültüründen beslenen, bunları ince bir gözlem ve mizah ile okuyucunun karşısına getiren bir içeriği tercih etmiş yazar. Abhazya’daki Gürcü ve Abhazları aralarındaki çatışmalar, etnik ön yargılar ve ayrılıkçı eğilimler nedeni ile eleştirmiş bir yazar İskender.
Kitaptaki ilk öykü olan “Horoz”da köyde tatilini yapan bir çocuğun teyzesinin horozu ile yaşadığı “iktidar kavgası”nı oldukça eğlenceli ve okuması çok keyifli bir dil ile anlatıyor yazar ve eski usul bir küçük öykünün o müthiş tadını sunuyor okuyucuya. İlk öyküde olduğu gibi, ikinci öykü olan “Saate Göre Zaman”da da birinci ağızdan bir anlatım tercih etmiş yazar ve saati okuyamayan bir çocuğun hissettiği eziklik duygusunu ve bu probleminin anlaşılmasını engellemek için giriştiği oyunları ve katlandıklarını yine hayli eğlenceli ve “bir çocuğun gözünden dünya” anlayışını da ön planda tutarak anlatmış.
“Çik’in Savunması” Çik adındaki çocuğun karşımıza çıktığı ilk öykü ve Fazıl İskender burada yazarın ağzından anlatıyor olan biteni. Aslındaki ilk iki hikâyedeki çocuğun da Çik olduğunu varsayabiliriz rahatlıkla; çünkü onlarda da tıpkı bu öyküde olduğu gibi yine bir parça haşarı ve zeki bir çocuk kahramanıydı olayların. Bu üçüncü öykünün büyük bir kısmını Çik bir armut ağacının üzerinde geçiriyor ve adeta kendi çevresinin bir küçük örneği olduğu büyüklerin dünyası ile ilgili gözlemlerde bulunuyor ve gördüklerini anlamaya ve yorumlamaya çalışıyor. İşlediği bir kabahat nedeni ile velisinin okula gelmesi istenen Çik’in, yanında kaldığı teyzesinin tepkisinden kurtulmak için giriştiği kurnazlığı anlatan bu eğlenceli öyküyü dördüncüsü olan “Öç” izliyor ve burada yine Çik’in bir macerasını okuyoruz. Abisine kötü davranan bir çocuktan intikamını herkesin çekindiği serseri bir gencin almasını bekleyen ve hatta onu teşvik eden Çik’in bu etkileyici macerası bir çocuğun dokunaklı bir öğrenme ve büyüme macerası bir yandan da.
“Hayran Olduğum Bir Arkadaşım”da yazar bir çocuğun hayranı olduğu bir sınıf arkadaşı ile olan maceralarını anlatırken, bu macera üzerinden yine bir olgunlaşma, ders alma ve büyüme hikâyesi anlatıyor bize. Son öykü olan ve kitaba da adını veren “Çik ve Puşkin”de tekrar Çik çıkıyor karşımıza (yukarıda belirtildiği gibi tüm öykülerin kahramanlarının Çik olduğunu varsayabiliriz rahatlıkla) ve çocuğun rol aldığı bir tiyatro oyununun (Puşkin’in “Papaz ve Uşağı Balda’nın Hikâyesi” adlı ve şiir biçiminde yazdığı masalından uyarlanan bir oyun bu) başrolünden bir atın arka ayaklarına oynamaya kadar nasıl düştüğünü anlatıyor yine gözlem dolu bir mizah ile yazar.