Eye in the Sky – Gavin Hood (2015)

“Eğer teröristler 80 kişiyi öldürürse, propaganda savaşını biz kazanırız; eğer biz bir çocuğu öldürürsek, onlar kazanır”

Kenya’daki bir evde intihar bombacısı olmaya hazırlananları ve onları yönlendiren terör örgütü liderlerini tespit eden asker ve bürokratların, atacakları füzenin evin hemen yanındaki küçük bir kızı da öldürme riskinin yüksekliği nedeni ile yaşadıkları tereddütün hikâyesi.

Guy Hibbert’in orijinal senaryosundan Gavin Hood’un çektiği bir Birleşik Krallık ve Güney Afrika ortak yapımı. Önemli bir bölümünde hikâyesini gerçek zamanlı olarak anlatan film, amacı “yakalamak”tan “yok etme”ye dönüşen bir operasyonu ele alıyor. Helen Mirren’in canlandırdığı komutanın yönettiği operasyonda onlarca kişiyi yok edecek intihar bombacılarını ve onları yönlendirenleri imha ederken bir kız çocuğunu da öldürme riski ile karşı karşıya kalanların tartışmalarını ve yaşadıkları ikilemleri anlatıyor. Çekici bir hikâye bu içeriği gereği ve Hood da tempoyu hemen hiç azaltmadan, dinamik ve gerilimli bir şekilde anlatıyor hikâyeyi. Ne var ki bu, hikâyesine “liberal” bir bakışla yaklaşan ve hümanizmi de işaret eden film, başta ABD olmak üzere Batılı güçlerin, aralarında çocukların da olduğu binlerce insanı öldürdüğü benzer operasyonlarda rol alanları “anlamaya” çağıran havası ile eleştirilmesi gereken bir çalışma.

Antik Yunan oyun yazarı Eshilos’a ait olduğuna inanılan ama onun eserlerinde hiç geçmediği için gerçek sahibi kesin olarak bilinmeyen bir sözle açılıyor film: “Savaşta ilk yitirilen şey gerçektir.” Film bu sözle başlayarak, savaş denen cinnette gerçeğin ne olduğunun tam olarak bilinemeyeceği veya bunun aslında önemini yitirdiğini mi söylüyor bilmiyorum ama bu sözün kullanılma nedeni üzerinde düşünmekte yarar var. Hikâyede iki farklı “gerçek” söz konusu edilmiş olabilir: Birincisi imha eyleminden küçük kızın zarar görme olasılığı, ikincisi ise eylem gerçekleştirildiğinde eğer masum siviller de zarar görmüşse, bu mecburen yapılan eylemin arkasındaki gerçeği izah ederken karşılaşılacak güçlükler. Hangisidir filmin odaklandığı ya da ikisi birden mi söz konusudur bilmiyorum ama açıkçası her ikisi de ciddi sorunlu bu alanların. Bir yalandan yola çıkarak bir ülkenin ve tüm bir Ortadoğu’nun geleceğini mahveden (Irak işgali örneğin) ve bundan dolayı da herhangi bir mahcubiyeti dahi olmayan güçlerin “gerçeğin ne olduğunu” ve bunu halka anlatmayı filmde anlatıldığı kadar umursayacağına inanmamızı mı bekliyor bu filmi yapanlar acaba? İmha eyleminin ve o sırada küçük kızın da ölmesinin videosunun -filmde bir endişe olarak dile getirildiği gibi- youtube’a düşmesinden gerçekten korktuklarına kendileri inanıyor olabilir bu filmi yapanlar da bizim de inanacağımızı mı düşünüyorlar gerçekten? Sadece 2017’de ve bir önceki yıla göre %42 artışla, en az 15.000 sivilin “teröristlere karşı verilen savaşta” öldüğü gibi bir gerçek ortadayken fazlası ile liberal ve seyredeni de aptal yerine koyan bir yaklaşım bu elbette. Füzeyi fırlatan düğmeye basan atışçıların hikâyedeki dokunaklı gözyaşlarına gelince, orada şunu sormak gerekiyor: Yönetmen Gavin Hood drone operatörlerinin %30’unun travma sonrası stres bozukluğu tedavisi gördüğünü söylemiş bir röportajda. Doğrudur bu oran muhtemelen ama bu operatörler üniformalarını giydikleri orduların âdil, dürüst ve haklı bir savaş verdiğine ve kendilerinin de demokrasi ve dünya barışına hizmet ettiklerini mi düşünüyorlardı ki neden oldukları ölümlerden bu kadar etkileniyorlar? Bırakın emperyalizm, kapitalizm gibi “zor” ve “komünist” terminolojileri, bir parça tarih okuyan bir kişi bile tetiğini çektiği silahların çoğunlukla neye hizmet ettiğini bilir herhalde.

Guy Hibbert’in senaryosu yazının başında tanımlanan ikilemle karşılaşan askerî ve sivil yetkililerin tereddütlerini, kendi aralarındaki çatışmalarını, politikacıların sorumluluktan kaçınmalarını vs. anlatan temposu yüksek bir hikâye getiriyor önümüze. Eğer operatörlerin gözyaşlarına inanırsanız (ya da buradaki sahte liberalizmi umursamazsanız veya operatörlerin “tamam da bu teröristler nereden çıktı, kim besledi bunları, şimdi adına tetiği çektiğim ülkemin bu teröristlerle nasıl bir ilişkisi vardı? sorularını sormamasını önemsemezseniz), gerilimden duygusal olarak da etkilenme ihtimaliniz yüksek açıkçası. Tetiği ateşleyenlerin özellikle ilk kez bu işi yaptıklarının birkaç kez vurgulanması ile duygusallığın öne çıkması sağlanmış, bir parça zorlama bir şekilde. Albayı oynayan Helen Mirren, film vizyona çıkmadan hayatını kaybeden Alan Rickman, Aaron Paul ve Barkhad Abdi (filmdeki en kayda değer performansı gösteriyor) gibi oyuncuların varlığı da etkileyecektir sizi kuşkusuz. Masa başından ve drone’ların marifeti sayesinde tüm dünyayı HD kalitede gözetleyebilenlerin yönettiği bir dünyada iktidarların bireyler üzerinde nasıl bir korkutucu bir güce sahip olabildiğini gösteren ama bunu değil teknoloji sayesinde teröristlerin nasıl adım adım izlendiğini düşünmemizi isteyen ve bekleyen filmin şu hakkını da teslim edelim: Teröristlerin birinin Amerikan pasaportu olmasının eylemin gecikmesine neden olmasını (operasyonun sahibi Birleşik Krallık çünkü) bir ironi olarak gösteriyor film (umarım gerçekten de filmi yaratanlar bir ironi aracı olarak kullanmışlardır bunu!). Kapanış jeneriğinde küçük kızın görüntülerinin kullanılmasını da filmin liberalliğine uygun bir tercih olarak takdir etmek gerekiyor elbette.

Kenya’daki radikal islâmcı teröristleri anlatan ama çekimleri Güney Afrika’da gerçekleştirilen filmde Paul Hepker ve Mark Kilian’ın müzikleri hikâyenin gerilim ve temposunu desteklerken, füze sahnesi ve sonrası da hayli etkileyici görüntüler getiriyor önümüze. Elleri temiz olanların karşılaştığı bir ikilemi anlatıyor olsa, rahatsız olmadan izleyeceğiniz film, atom bombaları ile 200 Bin sivili öldürmüş olan bir zihniyetin “dram”ını anlatınca saygı duyamıyorsunuz doğal olarak. Böyle olunca da, yüzlerce sivili kurtarmak için bir sivilin hayatını tehlikeye atar mısınız sorusu da -en azından benim için- kaybolup gidiyor. Özetle, gerilimi yerinde ve -içeriğini umursamazsanız- küçük kızın akıbetini merak ederek izleyeceğiniz bir savaş gerilim/aksiyonu.

(“Ölüm Emri”)