Belçikalı yazar Georges Simenon’un ABD’de yaşadığı dönemlerde yazdığı ve ilk basımı 1952 yılında yapılan romanı. Hızlı ve çok çalışması ile tanınan yazarın 500’e yakın eseri (roman, hikâye, farklı takma isimlerle yazdığı “ucuz roman”lar vs.) var ve bunların önemli bir kısmı da sinema, televizyon ve hatta tiyatroya uyarlanmış. “Bella’nın Ölümü” de sinema perdesine taşınanlardan; Jean Anouilh’in uyarladığı senaryo ve Edouard Molinaro’nun yönetmenliği ile kitabın orijinal ismi olan “La Mort de Belle” adı altında 1961 yılında sinemada kendisine hayat bulmuş bu roman ve hayli beğenilmiş bu uyarlama. Yazarın en çok bilinen eserleri Komiser Maigret karakterinin yer aldığı polisiyeleri (75 romanda ve 25 kısa hikâyede yer vermiş bu karaktere Simenon) ve bu kitap da bir cinayet üzerine ilerlemesine ve bir soruşturmayı anlatmasına rağmen polisiyeden çok bir psikolojik roman havasını taşıyor. Evinde işlenen bir cinayetle suçlanan, kırklı yaşların başlarındaki evli bir adamın rutin hayatının nasıl bozulduğunu, suçlu görülme endişesi içinde geçmişi, korkuları, eksik kalmış yaşamı ile yüzleşmesini anlatan roman Simenon’un hızlı ve keyifle okunan kalemi ile çekici bir okuma serüveni sağlıyor okuyucuya.
İkinci Dünya Savaşı sırasında bir kitabının film hakları için Alman yapımcılarla görüşmesinden de kaynaklanan nedenlerle kimileri tarafından “işbirlikçi” olarak görülen, kimilerinin ise sadece bir “fırsatçı” olarak tanımladığı Simenon sorgulamalardan kaçınmak için gittiği ve on yıl kaldığı ABD’de yazmış romanı ve bir Amerikan kasabasını ve orada yaşayanları başarılı bir şekilde resmetmiş (sinema uyarlamasında olayların Cenevre, İsviçre’ye taşınmış olduğunu belirtelim bu arada). Temelde bir psikolojik roman olmasına rağmen polisiyelerinin gerilimini de yedirmiş eserine ve girişte küçük imalarla başlattığı “anlamsız ve belirsiz tedirginliği” kitap boyunca arttırarak sürdürmüş. Daha çok arkadaşlığa benzer bir ilişkisinin olduğu karısı ile paylaştığı ve normal bir monotonluk içinde sürüp gidiyor gibi görünen hayatının, aslında yaşanmamışlıkların yarattığı ve kendini bir kuşkunun ortasında hissetmenin yavaş yavaş ateşlediği bir volkan olduğunu adım adım inşa ettiği bir gerilim ile aktarıyor Simenon bize. Türünün gereklerini akıllıca yerine getiren roman baş karakterinin kişiliğini şekillendiren öğeleri birer birer önümüze sererken hemen hep bu karakterin davranışları ve duyguları üzerinden ulaşıyor okuyucuya ve gerilimi ihmal etmeden ama boş bir gerilimden çok adamın değişimi/dönüşümü üzerinden yaratıyor çekiciliğini. 1999 yılında Fransa’da televizyona da uyarlanan eser okunmayı hak eden bir roman, özet olarak.
(“La Mort de Belle”)