A Kiss Before Dying – Gerd Oswald (1956)

“Utanç verici, çirkin bir sırrım var. Ne olduğunu biliyor musun? Daha önce hiç aşık olmamıştım”

Zengin bir kadınla evlenerek hayatını değiştirme planları yapan bir üniversite öğrencisinin cinayete kadar uzanan hikâyesi.

ABD’li yazar Ira Levin’in aynı isimli, ilk romanından uyarlanan bir kara film. Alman asıllı ABD’li yönetmen Gerd Oswald’ın da ilk sinema filmi olan çalışma, bugün artık bir klasik olan romandan yapılmış keyifli bir sinema eseri. Bir karaktere yer vermemesi dışında romana genelde sadık kalan senaryoyu Lawrence Roman yazmış. Levin’in romanı 1991 yılında James Dearden tarafından da sinemaya uyarlanmış ve olay örgüsünü epey değiştiren bu uyarlama hayli olumsuz eleştirilerle karşılanmıştı. Oswald’ın filmi hedefine erişmek için önündeki tüm engelleri ortadan kaldırmaktan çekinmeyen bir genç adamı anlatırken ortaya bir başyapıt çıkarmıyor belki ama kesinlikle keyifle izlenen bir sonuç koyuyor. “Küçük ve sıkı bir kara film” örneği olmayı başaran içeriği ve biçimi, Robert Wagner ve Joanne Woodward’un başarılı oyunları ve ilgiyi üzerinden eksik etmeyen hikâyesi ile kesinlikle seyre değer bir film bu.

Usta görüntü yönetmeni Lucien Ballard’ın çalışması ile anlatılan bu kara film “zeki bir psikopatın” hedefine erişmek için nereye kadar gidebileceğini çekici bir biçimde anlatıyor bize. Yalan söylemekten cinayete kadar uzanan araçların hiçbirini kullanmaktan çekinmiyor bu genç adam ve ne masumiyetin ne de sevginin durdurabildiği hırsı, cazibesi ve zekâsı ile hedefine doğru ilerliyor. Bu özellikleri hem bu adamı tam bir psikopat yapıyor hem de kara filmlerin olmazsa olmazlarından biri olan “tehdit” unsurunun da şık bir şekilde oluşmasını sağlıyor. Bu tehdit bazen bir birey veya birey grubuna yönelik olabilir burada olduğu gibi, bazen de tüm bir topluma. Oswald, Robert Wagner’in karakterini ustaca canlandırmasından da aldığı destekle zaman zaman standard Hollywood’un dışına çıkarak da filmini zenginleştiriyor. Örneğin pek çok sahneyi tek ve uzun bir planla ve plan-karşı plan kalıbının dışına çıkarak çekmeyi tercih ederek (özellikle Wagner ile Woodward’ın ikili sahnelerinde kullanıyor bu yöntemi Oswald ve oyuncularının da güçlü performansları ile sıradan seyirciyi de tatmin edecek bir sonuca ulaşıyor) filme bir ağırlık ve şıklık katmış yönetmen. Oswald filme sıkı bir giriş de yapıyor ve kamera bir odayı, içindeki ve duvarlarındaki nesneleri tarayarak ilerlerken, yatakta uzanan bir kadın ve onu sakinleştirmeye çalışan bir adam görüntüye girince duruyor ve tüm bu anlar boyunca da karakterleri hakkında seyirciye hayli sağlam bilgiler verirken, çekici bir açılış sahnesine de imza atmış oluyor.

Adamın peşindeki dedektifi canlandıran Jeffrey Hunter ve kurbanı olan kadın(lar)ın babası rolündeki George Macready biraz senaryonun da kurbanı olmaları nedeni ile performanslarını çok ileri bir noktaya taşıyamamışlar ve kadınlardan birini canlandıran Virginia Leith de pek güçlü bir oyun sergileyememiş ama Wagner ve Woodward hikâyeyi sürüklemeyi başaran güçlü performansları ile göz dolduruyorlar. Wagner bir Hollywood yıldızının kolay kolay yapmayacağı bir şeyi yapıyor, yakışıklı ve zeki olmasının perdede yumuşamatadığı bir kötücüllüğü olan karakterini hem olumlu hem olumsuz anlamı ile ilgi odağı yapmayı başarıyor. Tüm o yalanlar, oyunlar, suçlar, arada yaşanan tedirginliklere rağmen hemen yaratılan yeni çözüm yolları vs. her biri Wagner’in yüzünde ve beden dilinde karşılığını buluyor. Woodward ise sinemadaki bu ilk rollerinden birinde aşık ve masum genç kızı tam da bir kara filme yakışacak bir biçimde, bir “kurban” olarak getiriyor karşımıza. Sinemanın ilk büyük yıldızlarından Mary Astor da adamın annesi rolünde sinemaseverler için hoş bir sürpriz olarak yerini almış filmde.

Oswald kara filme yakışan kamera açıları ve hikâyenin geriliminin artacağının belli olduğu bir sahnede görüntüye tesadüfmüş gibi “Be Careful, Speed Kills / Dikkatli Ol, Hız Öldürür” yazılı bir uyarı tabelasını sokmak gibi küçük ve hoş numaraları ile özel bir derinliği olmayan hikâyeyi seyircisi için çekici kılmayı başarmış kariyerinin sayısı çok da olmayan öne çıkan örneklerinden biri olan bu eserinde. Nesneleri kimi zaman hayli yakın planda görüntüleyen, buna karşılık oyuncularını nadiren yakın planda gösteren Oswald bu şekilde izleyicinin sahnenin tümüne hâkim olmasını ve karakterlerden birine odaklanmak yerine, o sahneye görünmeyen bir karakter olarak girmesini sağlıyor. Görmeye değer bir kara film, özet olarak.

(“Ölmeden Evvel”)