“Geyikten nasıl puan kazanabilirsin? Kuralları değiştirmenden sıkıldım. Ben tavşan öldürünce puan alıyor muyum?”
Eski kız arkadaşının yanına giderken yolda kaybolan bir adamın peşine düşen keskin nişancılardan kaçma hikâyesi.
İspanya sinemasının son dönemdeki gözde türlerinin arasında korku ve gerilim başta geliyor olsa gerek. Gonzalo López-Gallego’nun bu filmi hikâyesi boyunca ilgiyi ayakta tutmayı çoğunlukla başaran ve keskin nişancıların sonlarda ortaya çıkan kimliği ile seyirciyi şaşırtabilen bir çalışma. Sinemada örneğin “Deliverance” gibi pek çok başarılı örnekleri olan bir konudur şehirli bir insanın ıssız doğadaki “yabani” karakterlerden çektikleri. Bu film belki o düzeyde değil ama yine de özellikle son yarım saati ile hayli çekici olmayı başaran bir çalışma.
Çekimlerin yapıldığı mekânların çok doğru seçildiği dikkat çekiyor filmde. Hem kaçma ve takip sahnelerine imkân sağlayacak kadar sık bitki örtülerine hem de yalıtılmışlığı ve yalnızlığı vurgulayacak ısssız dağ görüntülerine ve ayrıca güzel görüntülere aracılık eden bir doğal örtüye sahip mekânlar. Kamera Leonardo Sbaraglia’nın yüzünü özellikle gerilim anlarında sık sık yakın planlarda göstererek kahramanımızın yaşadığı dehşeti özellikle finalde başarılı bir şekilde yansıtıyor seyirciye. Oyuncunun etkili oyununun bu başarıdaki katkısını da atlamamak gerek.
Bir bakıma “anlamsız şiddet” hikâyelerinden biri gibi görünüyor film ama burada anlamsız olan şiddetin kendisi, onun gösterilmesi değil. Issız köyde geçen finalde kameranın konumu seyirciyi sanki bir bilgisayar oyununun başındaki kişi yerine koyuyor ve tıpkı o oyunlarda olduğu gibi ekrandaki görüntü oyuncunun (veya seyircinin) sanki silahı tutan kendisi imiş gibi hissetmesini sağlayacak bir kadrajla veriliyor. Bu hissi finale yakın ortaya çıkan keskin nişancıların kimliği ile birleştirdiğinizde bu bilgisayar oyunu havası daha da anlam kazanıyor şüphesiz.
Hikâyenin kahramanının ve ona katılan kızın çok da iyi özelliklerle donanmış olmaması (erkeğin korkaklığı ve bencilliği, kızın hırsızlığı gibi) keskin nişancıların kimliği ile birlikte değerlendirildiğinde seyirciyi ortada bırakıyor ve bu da bir yandan hikâyeye daha nötr bakılmasını sağlarken diğer yandan da kahramanımızın korkusunu hissetmeyi bir parça zorlaştırıyor. Senaryodaki kimi aksaklıklara takılmadan, güzel görüntüler eşliğinde anlatılan ve yeteri kadar gerilim yaratmayı başaran bu filmi izlemekte yarar var. Başkalarının krallığına adım atarken bir kez daha düşünmek gerektiğini hatırlatan film, günümüz dünyasındaki şiddete gönderme yapan ama asla rahatsız edecek şekilde gösterilmeyen şiddeti ve gereksiz büyük vurguların peşinde koşmaması ile de saygıyı hak eden küçük ve yeterince sıkı bir gerilim. Son sahnelerinin başarısı filmin en çekici yanı şüphesiz.
(“King of the Hill” – “Dağların Hâkimi”)