Schemer – Hanro Smitsman (2010)

“Niçin onu öldürmüyoruz?”

Arkadaşları tarafından öldürülen on beş yaşındaki bir kızın ve işlenen cinayetin hikâyesi.

Hollanda’da 2003 yılında işlenen ve belgeseli de çekilen benzer bir cinayetten yola çıkan bir film. Yönetmen Hanro Smitsman cinayetin arkasındaki nedenleri ve eylemin anlamını/anlamsızlığını sergilemeye çalışan filminde belgesele yakın bir dil tuttururken objektif bir tavır takınan ve cinayetin korkunçluğundan daha fazla anlamsızlığı üzerine düşünmeye yönelten senaryosunu hak ettiği bir mesafeli bir duruşla sinemalaştırmış gibi görünüyor. Filmin aksayan noktası ise “anlamsızlığın” seyirci üzerine yaratabileceği gerçek dışılığa yeterince karşı duramamış olması. Benzer bir hikâyenin gerçekten yaşandığı Hollanda’da yaşayan ve olayı takip edenler için bir sorun oluşturmayacaktır bu durum ama diğerleri için filmin içine yeterince girememeye neden olma ihtimali yüksek görünüyor.

Geriye dönüşlerle anlattığı filmde Smitsman kimi sahneleri farklı karakterler açısından tekrarlayarak gerçeği ve özellikle karakterlerin davranışlarının arkasındaki güdüleri keşfetmemizi ve bazen de gereğinden çabuk oluşan yargılarımızı sorgulamamızı bekliyor. Sahnelerin tekrarlanması ve kameranın farklı bir açıdan yaşananları göstermesi “Rashomon” tarzı bir yaklaşımı hatırlatabilir ama burada daha çok kameranın yer değiştirmesi veya daha önce gösterdiğinin öncesini/sonrasını sergileyerek olayın farklı boyutlarını seyirci ile paylaşma denemesi söz konusu. Bu durum filme bir ilginçlik katmış açıkçası ama sadece iki sahnede seyirciyi gerçekten etkiliyor bu yaklaşım. İlkinde öldürülen genç kızın önce bir arkadaşını öpmesi ama hemen ardından ona tepki göstermesinin nedenini anlıyoruz ve böylece sahnenin ilk gösterildiği anda onun hakkında oluşan yargımızın değişmesine neden oluyor bu durum. Diğerinde ise hapın yutulması/yutulmaması tanık olduğumuz cinayet anının algılanmasını ve gücünü hayli ciddi ölçüde artırıyor. Senaryo cinayete karışan gençlerin bu hareketlerine gerekçe olabilecek kimi nedenler de gösteriyor ama bu nedenleri asıl belirleyici etken olarak vurgulamaktan da kaçınıyor. Bu vurgulamayan ama gösteren anlatım tercihi bir yandan doğru olmakla birlikte öte yandan fiilin anlamsızlığını ve dolayısı ile ürkütücülüğünü de azaltma riski taşıyor.

Ergenlik dönemindeki karakterlerin kıskançlık, bir gruba ait olma çabası ve genel olarak “sıkıntı” kaynaklı problemlerinin bir dışavurumu gibi görünen eylemlerini, işledikleri cinayeti,” gerçek zamanlı gösteren cinayet sahnesi rahatsız ediciliği ile filmin en çarpıcı anlarından birine kaynaklık ediyor. Ölen dahil altı gençten oluşan grubun hasta ve huysuz bir annenin kararttığı bir hayat, dile getirilemeyen ve belki de hiç getirilemeyecek olan bir aşkın yarattığı baskı ve kendini arkadaşlarına ispatlama gibi bir cinayetin doğrudan gerekçesi veya o cinayet için gerekli öfke birikiminin kaynağı olamayacak durumların yanında cinayet evet hayli sert duruyor; ne var ki senarist Anjet Daanje ve yönetmen Smitsman’ın özellikle yakalamak istediği de tam buymuş sanırım: bu anlamsız cinayetin duygusuzca işlenmesi.

Genç kadronun işini yeterli düzeyde yapmış göründüğü filmde öne çıkan isimler gruptaki arkadaşlarında biriken tüm olumsuz duyguların cinayete dönüşmesini sağlayan Caesar rolündeki Matthijs van de Sande Bakhuyzen ve Smitsman’ın bir önceki filminde (“Skin”) parlak bir performans sergileyen Robert de Hoog olmuş. Sahnelerin tekrarı ile uyumlu bir şekilde film boyunca tekrarlanan gitar ile çalınan melodinin de atmosferini desteklediği film, ergenlik çağının korkunç günlerini de akla getiren seyre değer bir film özet olarak. Smitsman kronolojik anlatımın dışına çıkan tercihlerini sürekli ve daha güçlü kılabilseymiş muhtemelen daha etkileyici bir sonucu olurdu filmin diye de ekleyelim.

(“Dusk” -“Şafak”)

Skin – Hanro Smitsman (2008)

“Hollanda beyaz ve güvenli kalmalıdır”

Hollandalı bir yahudi gencin dazlaklara katılmasının hikâyesi.

1979 yılında geçen film alt sınıflardan bir gencin iletişim sorunu yaşadığı bir ortamda nerelere savrulabileceğini gösteren bir çalışma. Toplama kampında kalmış ve hâlâ bunun etkisinda yaşayan zayıf karakterli bir baba ile kurulamayan bir ilişki ve annenin hastalığı fıkralar dışında ırkçılıkla pek de ilişkisi olmayan ve dazlakların aksine siyah veya punk arkadaşları olan bu gencin kendini iradesi dışında bir nazi grubunun içinde bulmasına giden yolu açıyor filme göre.

Robert de Hoog tarafından öfke ve dinamizmin hâkim olduğu bir tonda ve başarı ile canlandırılan gencin dönüşümünün arkasında herhangi bir ideolojik düşünce veya altyapı olmadığını söylüyor hikâye ve yalnızlığı, iletişimsizliği ve amaçsızlığı temel unsurlar olarak gösteriyor. Bu hikâye özelinde doğru olabilir bu yaklaşım ama son dönemde yükselen milliyetçiliğin ve popülaritesi artan nerede ise ırkçı yaklaşımlı partilerin arkasında sadece bunlar olmuyor olsa gerek. Yine de film kahramanını alt sınıflardan seçerek işin ekonomik yönüne dolaylı da olsa el atıyor aslında ve bu filmde bir bireyin ama gerçek hayatta tüm bir toplumun bilinçsizce ve farkında olmadan (ve çoğu zaman şu veya bu nedenle gözlerini kapatmayı seçerek) hangi uçlara kayabileceğini anlatıyor.

Ska’nın yaratıcılarından biri olarak bilinen ve dazlakların da sevdiği bir isim olan Laurel Aitken’in “Skinhead” şarkısı ve başta anlatılan yahudiler hakkındaki fıkra aslında ırkçı davranışların ve düşüncelerin sıradan insanların hayatında nasıl da kendini fark ettirmeden yaşayabildiğini göstermesi açısından sembol olarak alınabilecek olgular. Gencin saçlarını kazıttığı ve üstelik bunu siyah arkadaşının annesine yaptırdığı sahne hem kahramanımızın “masumiyeti” ile ilgili bir gösterge olarak hem de sinemasal açıdan başarılı bir sahne. Bir başka ve belki de filmin en etkili bölümü ise anne ile ilgili kötü haberin alındığı sahne. Özellikle bu sahnede Robert de Hoog çok başarılı.

Hastanedeki açıkça belirtilmese de Türk olduğu her hallerinden anlaşılan aile örneğinde olduğu gibi göçmen karakterlere de sık sık yer veren film finali ile hem nefretin nefreti doğurduğunu hem de insanların birlikteliğinin bir ırka, dine veya sınıfa değil zalimlere karşı olması gerektiğini vurgulayarak doğru bir mesaj da veriyor. Küçük bütçeli, yalın ve sorumluluk sahibi bir film.

(“Ten”)