Asalto al Cine – Iria Gómez Concheiro (2011)

“Benim payım nerede? Her şeyi gören kör adamın payı”

Dört Meksikalı gencin bir sinemayı soymaya karar vermeleri ile başlayan olayların hikâyesi.

Meksikalı yönetmen Iria Gómez Concheiro’nun ilk uzun metrajlı filmi olan çalışma belgesele yakın bir tarzda aktarılan bir sosyal dram hikâyesini getiriyor karşımıza. Festivallerin favorisi olan türden bir film bu ve asıl başarısını soygun hikâyesinden çok onun öncesindeki gerçekçi gözlemlere dayalı bölümleri ve finalinde seyirciyi baş başa bıraktığı soru ile gösteriyor. Film belki bir parça sarkan hikâyesine rağmen karakterlere ısındıkça daha da ilgilenmeye başlayacağınız ve yönetmenin sonraki çalışmaları için beklentileri yükselten bir eser.

Karakterlerden birinin mahallesi içindeki yürüyüşü ile başlayan film, bu yürüyüş sırasında hikâyenin yaşandığı coğrafyanın ve bu coğrafyada yaşayan gençlerin karakteristik özelliklerini yalın ve başarılı bir biçimde getiriyor karşımıza. Rap yapanlardan kaykaycılara, arsada futbol oynayanlardan duvar üzerinde sohbet edenlere, biralarını içenlerden graffiti düşkünlerine çevrenin gençlerinin alçak gönüllü bir panoramasını getiriyor karşımıza yönetmen bu açılış sahnesinde. Küçük hırsızlıklardan yine küçük uyuşturucu işlerine kadar yasadışılığa da bulaşmış bu gençler bir yandan da serseriliklerle ve arabaların egzoslarına küçük taşlar yerleştirmek gibi çocuksu oyunlarla da uğraşıyorlar. Dört temel karakterinin kendileri ve birbirleri ile olan ilişkileri ile yetinmeyen senaryo, karakterlerini zenginleştirmek adına yan hikâyeler de katmış asıl hikâyesine ama bu yan hikâyeler aslında çekici olsalar da genel olarak filme ek bir derinlik katmış görünmüyorlar. Filmin bir başka eleştirilebilecek yanı da yönetmen Gomez Conchiero’nun iyi ki çok kısıtlı tuttuğu stil denemeleri. Örneğin açılış sahnesini kapatan ve alttan çekim ile heybetleri artırılmış bir şekilde karakterlerimize doğru yaklaşan polis görüntüleri veya kimi yavaşlatılmış görüntüler filmin genel gözlemci havasına uymuyor ve açıkçası gereksiz de duruyor. Bu küçük problemler ve aslında sadece 107 dakika olmasına rağmen kimi tekrarlar nedeni ile gereğinden uzun görünmesi bir kenara bırakılırsa, film başarılı gerçekçi sosyal dramların arasına katmayı beceriyor kendisini. Bir kısmı ilk sinema deneyimini yaşayan genç oyuncuların doğal performanslarına yaslanan film yönetmen Gómez Concheiro ve birlikte çalıştığı Juan Pablo Gómez’in elinden çıkan gerçekçi diyalogları ile de göz dolduruyor.

Finalde tüm olan bitenlerden sonra karakterlerinin hayatında onların beklentilerinin aksine değişen bir şey olmaması, filmin gözlemle yetinen ve sosyolojik analizlere yüklenmeyen anlatımını destekleyen bir seçim. Burada karakterlerine soygun için bir gerekçe sağlayan yan hikâyelerin gereksizliği kendisini iyice gösteriyor. Müzik dinleyen, duvarlara graffiti çizen, sinemaya kaçak giren, tüm hayatları bir duvar üzerinde sohbet ile geçecek gibi görünen bu gençlerin filmin de öne sürdüğü gibi “sıkılmaktan” kaynaklanan girişimlerini senaryonun daha sonra daha “somut” nedenlere bağlama telaşının içine girmesi film adına doğru bir seçim olmamış gibi. Latin hip-hop müzikleri eşliğinde anlatılan hikâye yapay ışıklandırmadan kaçınan ve bu bağlamda filmin doğallığı ve gerçekçiliğini destekleyen başarılı görüntü çalışması ile de dikkat çekiyor. Filmin sinema soygunu gibi bir yetişkin eylemine girişen gençlerin henüz çocukluklarını tümü ile geride bırakmadıklarını göstererek eylem ile karakterler arasındaki çelişkiyi sergilemesi de vurgulanması gereken artılarından biri bu çalışmanın. Karakterlerin ikisi arasındaki aşkın masumiyeti, soygun sırasında gülme krizine kapılmaları veya soygundan sonraki yemek ısmarlama yarışı gibi sahneler bu çelişkiyi ve bazen de keyifli bir biçimde aktarıyor seyircisine.

Hiç değişmeyecek gibi akan sıkıcı hayatlarına bir renk katacak olan soygunun heyecanına kapılan gençlerin bu hikâyesi günümüz toplumlarının içinde bulunduğu sosyal sistemlerin dağılmışlığı üzerine belki yeni şeyler söylemeyen ama konuyu bir kez daha ve hayli çekici biçimde karşımıza getiren bir çalışma. İlk bölümleri ile benzer konuları işleyen örneklerden bir farkı yok gibi ilerleyen film zamanla farkını ve gücünü gösteriyor ve kesinlikle ilgiyi hak ediyor.

(“The Cinema Hold Up” – “Sinema Soygunu”)