Mullum Malarum – J. Mahendran (1978)

“Bırak istediğini yapsın, engel olma. Onun beni öldürmeye bile hakkı var”

Küçük yaşta ebeveynlerini kaybeden ve birbirlerine büyük bir bağlılıkları olan biri erkek biri kadın iki kardeşin sevgilerinin sınanmasına neden olan olayların hikâyesi.

Uma Chandran’ın aynı adlı romanından uyarlanan senaryosunu yazan J. Mahendran’ın yönetmenliği de üstlendiği bir Hindistan yapımı. İlk yönetmenlik çalışmasında Mahendran bugün Tamil sinemasının klasiklerinden biri kabul edilen bir yapıta imza atarken, erkek kardeşi oynayan Rajinikanth da kendisini yıldız statüsüne kavuşturan bir performans sunmuştu. Bazıları bir müzikali andıran şarkılı sahneleri, vurgulu oyunculukları, melodramı / dramı bol hikâyesi ve pozitif mesajları ile türünün meraklılarının ve Yeşilçam’ı özleyenlerin ilgisini çekebilecek bir çalışma.

İki erkek başrol oyuncusunun (Rajinikanth ve Sarath Babu) bugün sinema kariyerlerini hâlâ sürdürdüğü filmin iki kadın oyuncusunun ise hem oyunculukları hem de ömürleri hayli kısa olmuş. Kız kardeş rolündeki Shoba 17, yengesini oynayan Jayalaxmi ise 22 yaşındayken ve her ikisi de intihar ederek hayatlarına son vermişler. Bu iki oyuncunun trajik hayat hikâyelerine karşılık, birlikte yer aldıkları bu sinema yapıtı dramına ve hatta trajik bir kaza sahnesine rağmen; müzikleri, hafif mizahı ve elbette finali ile yaşam sevinci barındıran bir çalışma. Ebeveynlerinin ölümü üzerine bir başlarına kalan iki çocuğu göstererek başlıyor film ve benzer içerikli iki sahne ile onların arasındaki dayanışmanın, ağabeyin kız kardeşini koruma çabasının ve yine onun âdil ve gururlu karakterinin çocukluktan günümüze kadar hiç değişmediğini gösteriyor. Kaali (Rajinikanth) ve küçük kardeşi Valli (Shoba) birbirlerine çok bağlı ve çok iyi yürekleri olan iki insandır. Kendileri de zor bir hayat sürmelerine rağmen yoksul bir anne ve kızına (Jayalaxmi) ettikleri yardım da bunun sadece bir örneğidir. Kaali herkesle iyi ilişkisi olan, yardımsever bir adamdır ve teleferik benzeri bir kablolu aracın operatörü olarak çalışmaktadır. Bir mühendis olan yeni patronu (Sarath Babu) geldikten sonra hayatı bir parça zorlaşır ve ardından yaşanan trajik bir kaza sadece onun değil, kız kardeşinin de hayatını köklü bir biçimde değiştirir.

Birkaç müzikal benzeri sahnenin dışında, sessizliklerin hemen hepsinin müzikle doldurulduğu film bir Bollywood değil, Tamil sineması örneği olsa da Hint sinemasının ortak özelliklerini taşıyor ve bunu özellikle birkaç dans sahnesinde gösteriyor. Bu sahneler her zaman çok da organik bir şekilde yerleştirilmiş gibi görünmüyor filme (Kaali’nin öfkesini ve mutsuzluğunu gösteren sahne ters yönde iyi bir örnek) açıkçası ama dansları, şarkıları, koreografileri ve görselliği ile meraklılarını tatmin edecektir bu bölümler kesinlikle. Gerçek adı R. Gnanathesikan olan, 7 binden fazla şarkı besteleyen ve binden fazla filmin müziklerini yapan Ilaiyaraaja’nın notaları sanatçıya özgü bir biçimde Batılı motifleri de barındırması ile de dikkat çekiyor ve filme renk katıyor. “Suyun altında, kadının göğüslerinin arasındaki saati çıkarma” gibi imalı bir erotizmi de olan çalışma zaman zaman hafif bir mizahtan ve Rajinikanth’ın bu mizahı destekleyen performansından da benzer birer destek alarak eğlencesini artırıyor.

Hikâyenin ilk 1 saati biraz yavaş ilerliyor olayların gelişmesi açısından (ve benzeri filmlerle kıyaslandığında) ama sonradan toparlıyor. Filmin bir diğer eksiği de iki kardeşin yanına sığınan kadının geçirdiği dönüşümün gerçekçi bir şekilde anlatılamaması; anlaşılan bu karakterin değişerek hikâyedeki gelişmelerin önemli bir faktörü ve kadın gücünün sembolü olmasının sağladığı çekicilikle yetinmeyi tercih etmiş senaryo. Bunun yanında, daha önemli bir sıkıntısı daha var hikâyenin; bir yandan kadının belirleyiciliğinin ve gücünün altı çizilirken, öte yandan -ve finaldeki çözüm dikkate alınırsa- erkeğin asıl karar vericiliği vurgulanıyor ister istemez. İki kardeş arasındaki bağlılık, sevgi ve güvenin sonuçta erkeği ikna etme ve onun iktidar duygusunu ve gururunu okşama üzerinden egemenliğinin tanınmasına dönüşmesi hikâyenin “feminist” söylemi ile çelişiyor. Oysa etkileyici bir “el bırakma” sahnesinin üzerine gidilebilse ve hikâye o doğrultuda ilerlese filmin lehine ciddi bir seçim yapılmış olurdu.

1970’lerin sinemasına ve aslında tüm Hint sinemasına özgü olarak kameranın genelde hareketli olduğu ve zumlara bolca yer verildiği filmde, ilk yönetmenlik çalışmasında J. Mahendran’a oldukça yardımcı olduğu söylenen Balu Mahendra’nın görüntü çalışması da hayli başarılı. İçerdiği tüm melodram ve müzikal bölümlerine rağmen yine de ve yönetmenin arzuladığı bir şekilde dönemin popüler filmlerine göre çok daha ciddi bir hikâyesi ve dili olan filmi kaynak romandan bu hassasiyetleri gözeterek uyarlamış Mahendran ve kitaptan uzaklaşmış epeyce. Belki de bu nedenle başta seyirciden çok ilgi görmeyen film birkaç hafta sonra ve ağızdan ağıza yayılan övgüler sonucu bir seyirci patlaması yaşamış. Dönemin ortalama filmlerinden farklılığı ile Tamil sinemasının önemli kilometre taşlarından biri olarak da kabul edilen yapıt görülmeyi hak eden bir çalışma.