How to Marry a Millionaire – Jean Negulesco (1953)

“Sakın unutmayın! Şarküteride karşılaşacağınız bir erkek kürkçüde karşılacağınız bir erkek kadar çekici olamaz”

Milyoner koca bulmak için çabalayan üç New York’lu modelin hikâyesi.

1953 yapımı “Gentlemen Prefer Blondes” filminden hemen sonra çekilen bu benzer temalı film anlaşılan hem bu filmin gördüğü ilgiden hem de şöhretinin zirvesine tırmanmakta olan Marilyn Monroe’dan yararlanmak amacı ile kotarılmış bir çalışma. Her ne kadar ilk gösterime çıkan olmasa da o günlerin yeni teknolojisi olan sinemaskop yöntemi ile çekilen ilk film olan bu çalışma, bir yandan da bu teknolojinin şovunu yapmaktan geri durmayan ve vasat hikâyesi ile hedeflediği çekiciliğe ulaşamamış bir sinema eseri. Ne var ki filmin üç yıldızının adı Monroe, Betty Grable ve Laureen Bacall olunca film ne olursa olsun ilgiyi hak ediyor.

Sinemaskopun geniş ekran özelliğini vurgulamaktan başka hiçbir amacı olmadığı açık olan bir sahne ile başlıyor film. Bir senfoni orkestrası “Street Scene” adlı melodiyi çalarken görüntüleniyor ve kamera sürekli geniş görüntülerin peşinde dolaşırken, ne orkestra şefini ne de müzisyenleri bir kez olsun yakın planda gösteriyor. Kamera yavaş hareketler içinde seyirciye sinemaskopun çarpıcılığını vurgulayan geniş açılı görüntüleri sergiliyor boyuna. O dönem için etkisi hayli yüksek olan bu teknolojinin bu anlarda filmin hikâyesinin önüne geçmesi oldukça ticari bir bakışın sonucu olsa da yine de anlaşılır bir durum bu. Yönetmen Jean Negulesco sadece bu açılışta değil, örneğin New York limanından geçen transatlantik sahnesinde olduğu gibi film boyunca da bu genişliğin reklamını yapmaktan geri durmuyor. Filmin bu görsel unsuruna kostüm dalında Oscar’a aday olan çalışmasını ve bu kostümleri taşıyan üç güzel kadını da ekleyince karşımızdaki çalışmanın en azından görsel açıdan kendisini kurtardığı rahatça söylenebilir. Filmin sıkıntısı asıl olarak hikâyesinin sıradanlığında ve aksini iddia etmesine rağmen sürprizlere açık olmamasında. Bir müzikalin keyifli örtüsü altında rahatsız etmeyecek bir hikâye müzikaliteden yoksun kalınca oldukça vasat görünüyor açıkçası.

Tıpkı karakterleri gibi film de bir zenginlik ve şıklık peşinde hikâye boyunca. Sanki Oscar hedeflenerek çekilmiş görünen zengin adama özel defile sahnesi hikâyeye hiçbir şey katmayan ve gereksiz uzatılmış bir sahne ama sonuçta karşımıza birbirinden şık kostümler içinde güzel kadınları getiren bu sahne filmin de en “şık” anlarını sergiliyor bize ve ilgiyi ayakta tutmaya yardımcı oluyor. Temposu bir parça düşük ve senaryosu da yeterince akıcı olmayan film tüm bunlara rağmen oyuncuları ile bir çekicilik taşımıyor da değil. Kendilerini zorlamayan rollerde üç kadın oyuncu (Monroe, Grable ve Bacall) görevlerini yerine getiriyorlar ama Monroe “kör” model rolünde hem filmin en komik anlarının içinde yer alması ile hem de doruğundaki güzelliği ile bir adım öne çıkıyor rol arkadaşlarından. Kalpleri ile beyinleri arasında kalan, zenginlik peşinde koşarken karşılarına çıkan gerçek aşklar karşısında ne yapacağını bilemeyen üç kadının hikâyesindeki tüm erkek karakterlerin üstünkörü işlenmiş olmasına ve komedisinin de biraz eskimiş olmasına rağmen, yine de üç güzel kadının hatırına izlenebilecek bir film.

(“Milyoner Avcıları”)