Alman gazeteci ve yazar Joachim G. Leithäuser’in gözünden dünya keşifler tarihi. Avrupalıların farklı nedenlerle, kendi ufuklarının ötesinde yer alan yeni dünyaları keşfetmesini (“Keşif” kelimesi Avrupalılar için yeni olanı ifade etse de, onlar gelmeden önce oralarda yaşayanların varlığını gizlemek için kullanılmamalı) popüler bir dil ile anlatan kitap ilk kez 1953’te yayımlanmış, dilimize ise ilk kez “Dünyamızın Fatihleri” adı ile 1971’de kazandırılmış. Amerika, Asya, Afrika, Avustralya, Antarktika ve Kuzey ve Güney Kutbu’nu keşfeden, tüm olumlu ve olumsuz sonuçları ile onları Avrupa uygarlığı ile tanıştıran ve her biri farklı dürtülerle yola çıkanları keyifli bir şekilde ve daha çok uzun bir özet formatında anlatan kitap kâşif karakterlerine -özellikle kahramanlaştırmaya çalışmasa da- sevgi ve hayranlıkla yaklaşan bir yazarın kaleminden çıkmış bir coğrafya tarihi. Kısa önsözünde “… dünyanın bilinen sınırlarını genişletip değiştirmek müthiş bir gücün, cesaretin, vicdansızlığın, direncin ve sadakatin bir araya gelebilmesi ile mümkün olabilmişti” diye yazan Leithäuser, Avrupalıların bu keşiflerinde neden olduğu acıların sorumluluğun bilincinde olmadıklarını söylüyor o tarihlerde ama bunu bir temize çıkarma niyeti ile yapmıyor kitabının tüm içeriğinin de yeterli bir kanıtı olduğu üzere.
Üç ana bölümden oluşuyor kitap ve bu bölümler de kendi içlerinde alt bölümlere ayrılmış: Okyanusa Açılmak (Bilinmeyene Doğru, Kristof Kolomb, Amerika’nın Gerçek Keşfi), Kıtanın Derinliklerine Doğru (İspanyollar Güney Amerika’da, Amerika Tarihinin Doğuşu, Güney Amerika’nın Yeniden Keşfi, Bilinmeyen Kara Afrika, Asya İçlerine Doğru) ve Macera Devam Ediyor (Kuzey Kutbu’na Doğru, Altıncı Kıta). Esere zenginlik kazandıran ama nedense önemli bir kısmının kaynağının belirtilmediği illüstrasyonların da yer aldığı kitap işte bu bölümler altında pek çok farklı kâşifin öyküsünü anlatırken keşif amacı ile geziye çıkan ilk Batılı bilim adamı olarak nitelediği Yunan tarihçi Hekataios ile başlayarak Antarktika’nın kâşiflerinden Amerikalı amiral ve kâşif Richard E. Byrd’e kadar getiriyor tarihini ve her bir keşif öyküsünü de kahramanlarının bu gezilere çıkmasını sağlayan motivasyon faktörleri ile birlikte ele alıyor.
Altın hırsından Doğu’nun zenginliklerine, dinsel misyonlardan daha verimli ticarî yollar bulmaya ve kişisel merak ve macera tutkusundan bilimsel amaçlara uzanan farklı gerekçelerin yola düşürdüğü insanların bilinmeyen dünyalara (“16. yüzyıl başlarında yeryüzündeki toprakların sadece %25’i ile okyanusların yüzde 20’si tanınmaktaydı” diyor Leithäuser; kitapta yer alan bir tabloya göre bu değerler 17. yüzyıl başında sırası ile %40 ve %52,5 olarak değişiyor ki o dönemlerin teknolojisi ve olanakları düşünüldüğünde insanın -niyetinin iyi veya kötü olmasından bağımsız olarak- keşfetmek için nasıl olağanüstü bir çaba harcadığını anlayabiliyoruz) yaptığı yolculukları anlatan kitap bilimsel bir içerik taşımayı hedeflemiyor veya bu yolculuklarla ilgili daha önce bilinmeyen gerçekleri sunmuyor okuyucuya ama daha detaylı bir okuma için teşvik ediyor bizi ve bu açıdan bakınca da görevini yerine getiriyor. Kâşifleri -ele aldığı gezilerin çokluğunun bir kitabın hacmi için hayli fazla olduğu düşünüldüğünde- kısa bilgilerle tanıtan kitap, keşiflerin yapıldığı yıllardaki ekonomik, toplumsal ve politik manzaraya da yine kısaca değiniyor.
Günümüzde kürsel ısınmanın göstergelerinden biri olarak kabul edilen buzullardaki erime için o tarihlerden (1953) bir uyarı da var kitapta: Yazar Sibirya’daki buz tabakasının 1850’den beri 30 milden fazla geri çekildiğini yazıyor. Bugün bu değer daha kötü bir durumdadır kuşkusuz ve iktidarların ve politikacıların bu kitapta öyküleri anlatan çabalarla kıyaslanamayacak ataletleri dikkate alındığında korkmak için yeterli gerekçeye sahip olduğumuz açık ne yazık ki. Yine de yine bu kitaptaki kâşiflerin birer örneği olduğu gibi, umudu hiç yitirmemeli ve mücadeleye devam etmeli koşullar ne olursa olsun ki kitabın da önemli artılarından biri bu umudu hep diri tutanları anlatması bize.
(“Ufer Hinter Dem Horizont”)