Salyut-7 – Klim Shipenko (2017)

“Birazdan Dünya’nın gölgesine gireceğiz. Çok soğuk olacak. Oyun bitti, Viktor, oyun bitti!”

Arızalanan uzay istasyonu Salyut-7’yi onararak tekrar çalışır duruma getirmek için uzaya gönderilen iki kozmonutun verdikleri mücadelenin hikâyesi.

1985 yılında yaşanan gerçek bir hikâyeyi anlatan film kozmonotlardan biri olan Viktor Petrovich Savinykh’in günlüklerinden yola çıkılarak çekilen, senaryosunu Aleksey Chupov, Klim Shipenko, Natalya Merkulova ve Aleksey Samolyotov’un yazdığı ve yönetmenliğini Klim Shipenko’nun üstlendiği bir Rusya yapımı. Parçalanmaya doğru giden Sovyetler Birliği’nin son uluslararası gurur nedenlerinden biri olan mücadele, bozulan istasyonu onarmak, bu mümkün olmazsa onu okyanusa düşürerek veya havada parçalayarak Amerikalıların eline geçmesine engel olmaya çalışan Sovyetler Birliği’nin iki kozmonotunun insanüstü hikâyesini anlatan bir çalışma ile geliyor karşımıza. Hikâye gerçek olsa da, dramatik etkiyi artırmak için başta yangın ve bunun neden olduğu fedakârlık / dayanışma gibi çok önemli sahnelerin de olduğu eklemelerle oluşturulan film benzer konulu bir Amerikan yapımından daha ucuza mâl olmasına rağmen yakaladığı görsel başarı ve seyirciyi hep heyecan içinde tutabilmesi ile dikkat çekiyor öncelikle. Putin’in filmi seyrettikten sonra film ekibi ile görüşmek istemesi ve tebrik etmesinden de anlaşılabileceği gibi bir milliyetçi havası da olan film sondaki anlamsız “Challenger” ile karşılaşma ve göz yaşı döken ekip klişeleri gibi problemleri olsa da kendisini ilgi ile izletmeyi başaran bir aksiyon ve drama.

Uzay boşluğunda kaynak yapan, biri kadın biri erkek iki kozmonotun görüntüsü ile açılıyor film. Küçük ama ölümcül bir aksaklık ve bunun sonucunda yaşananları etkileyici bir şekilde anlatan bu sahne aslında filmin daha sonra anlatacağı uzun hikâyenin çok kısa bir versiyonu gibi. Bu açılış sahnesinde yakalanan atmosferi ve abartılı efektlere başvurulmadan elde edilen görselliği tüm süresi boyunca koruyor film ve bir “uzay hikâyesi”ni seyri keyif verici bir biçimde anlatıyor. Viktor Petrovich Savinykh ve Vladimir Aleksandrovich Dzhanibekov adlarındaki iki kozmonotun kapanış jeneriği ile birlikte gösterilen görüntülerinin de altını çizdiği gerçekliği iyi kullanılıyor ve finalde çok büyük bir zarar verse de bu havasına gerçek bir kahramanlığı izlediğinizi bilerek tadını çıkarıyorsunuz filmin.

Uzay istasyonundaki arıza tüm dünyanın dilindedir ve nereye düşeceği medyanın ana konusu olurken, Sovyetler’in bir başka endişesi daha vardır: İstasyonun ve onu inşa ederken kullanılan teknolojinin Amerikalıların eline geçmesi. Hatta ABD’nin o sıralarda uzaya göndermek için çalışmalarını sürdürdüğü uzay mekiği Challenger’ın kargo bölümünün boş olduğu ve Rusların istasyonunu alarak Dünya’ya döneceği gibi komplo teorileri de Sovyet üst yönetiminde konuşulmaktadır. Açılış sahnesindeki kozmonotlardan biri olan Vladimir ve ilk kez uzayda yürüyecek olan Viktor’a verilen görev istasyondaki problemi gidermek, bu başarılamazsa onu dünyaya indirmektir. Yalın bir hikâye bu ve gereksiz teknik detaylardan da ustaca sıyrılmış olan senaryo bu hikâyeyi gerilimi hep diri tutacak ve konsanstrasyonu hemen hep koruyacak şekilde anlatıyor. İki kozmonot uzayda bir mücadele içindeyken, dünya üzerindeki merkezde bilim adamları ile politikacılar arasında yaşanan çekişme, eşlerden birinin verdiği yün şapkalar veya hamile eş gibi oldukça tanıdık gelecek klişelere veya zorlama usnurlara sahip olmasına rağmen, senaryo temelde beklenen işlevini yerine getiriyor ve ilgimizi iki adam üzerinde canlı tutmayı başarıyor. Finalde Challenger ile karşılaşma saçmalığı ise, kim ve neden eklemiş bilinmez ama, bu senaryoya hiç yakışmıyor kesinlikle.

Filmin görüntü yönetmenliğini üstlenen Sergey Astakhov ve Ivan Burlakov ile görsel efektlere emek verenlerin muhteşem bir iş çıkardığı bir film bu. Yaklaşık 7 milyon dolarlık bir bütçe ile çekildiği söylenen filmin ulaştığı görsel düzey, örneğin Amerikan sinemasının çok daha yüksek bütçelerle erişebildiği bir başarıya sahip. Bu başarıyı sağlayan temel unsur ise efektlerin doğallığı, hikâyenin ve karakterlerin bu efektlerin altında ezilmemesi ve istasyon içinde havada yüzen su damlaları örneğinde olduğu gibi basit ve güçlü olmaları. Astakhov ve Burlakov ikilisi bu başarılı efektlerin katkısı, doğru kamera açıları ve bizi hep olayın içinde tutan yaklaşımları ile filmi görsel açıdan zenginleştiriyorlar.

Filmin hikâyenin kahramanları zor durumdayken dünyadaki endişeli eşlere geçiş yapması ve “onların da içine doğmuş” hissini yaratmaya çalışması veya bir Amerikan filminde zor anların “rahatlatıcı” konusu beyzbolu burada futbolla tekrarlaması gibi bir ticarî filmden bekleyeceğiz pek çok sıradanlığı var kuşkusuz. Ayrıca bir Putin dönemi Rus filminden bekleneceği gibi milliyetçilik duygularını okşamayı ihmal etmediğini ve Ivan Burlyaev imzalı müziğin bize düzenli olarak, ne hissetmemiz gerektiğini vurgulayacak şekilde kullanıldığını da belirtmek gerekiyor. Yine de ABD’nin uzay tarihinden bir sayfa olsaydı defalarca izleyeceğimiz, en azından mutlaka haberdar olacağımız ama Sovyetler’e ait olunca bize empoze edilen kültürün görmezden geldiği bir teknolojik kahramanlık hikâyesini anlatan bu film vaat ettiği eğlenceyi vermeyi başaran bir çalışma olarak, görülmeyi hak ediyor.