La Tendresse – Marion Hänsel (2013)

“Hayır. Seni suçlamadım. Kendimi suçladım, direnmediğim için. Artık tarih oldu. Şimdi yalnızlığın keyfini çıkarıyorum”

Belçikalı boşanmış bir çiftin kayak yaparken kaza geçiren oğullarını almak üzere Fransa’ya yaptıkları yolculuğun hikâyesi.

Belçikalı sinemacı Marion Hänsel’in senaryosunu da kendisinin yazdığı alçak gönüllü bir komedi ve dram karışımı. Uzun yıllar önce boşanan ama dostluklarını da koruyan iki insanın, çocuklarını eve getirmek için Fransa’ya yaptıkları gidiş dönüş yolculuğunu anlatan film bir hikâye anlatmaktan çok, anların peşine düşen, adını aldığı şarkının mesajını görselleştirmeyi deneyen ve açıkçası bunu başaran bir çalışma.

İlk kez Fransız şarkıcı Bourvil tarafından seslendirilen ve filme de adını veren “La Tendresse” adlı şarkı ile kapanan filmin derdinin ne olduğunu en az o ana kadar seyrettiklerimiz kadar bu şarkının sözleri de anlatıyor. Adını Türkçe’ye şefkat veya yumuşak yüreklilik olarak çevirebileceğimiz bu şarkı şefkat olmadan aşkın bir anlamı olmayacağını anlatırken, filmimiz de erkeğin evi terk etmesinden sonra boşanmalarına rağmen aralarındaki saygının kendisini muhafaza ettiği ve hatta sevginin de tamamen yok olmadığı bir çiftin birbirlerine karşı korudukları ve sevimli bir sahnede erkeğin kadına yaptığı küçük bir itirafın gösterdiği üzere evlilik hayatlarında da hep sahip göründükleri şefkati anlatıyor bize. Filmde gidiş ve dönüş yolculukları boyunca erkek ve kadın zaman zaman küçük atışmalar yaşıyorlar ve yine oldukça düşük düzeyde sorgulamalara da girişiyorlar ama hikâyenin asıl derdi kesinlikle bu değil. Hänsel kendi ifadesi ile iki gün süren düz bir hikâye anlatmak istediğini ve sinemada karşımıza getirilen onca hikâyenin aksine iki insanın boşandıktan sonra da birbirlerine değer veren ve yardımcı olan bireyler olarak kalabileceklerini göstermek istediğini söylüyor. Yönetmenin hedeflediği gibi küçük bir mizahın eşlik ettiği bu yol filminde nostalji zaman zaman kendisini gösteriyor ama, “kendini iyi hisset” türündeki hikâyede karakterlerimizin geçmişteki aşk günlerine bir özlem veya o günleri geri getirme çabası yok kesinlikle. Aslında buna ihtiyaçları da yok gibi görünüyor çünkü şefkatle sarmalanmış olan ilişkileri bir şekilde varlığını sürdürüyor hâlâ. Senaryo çiftimize iki farklı sahnede aynı anda aynı sözleri söyleterek, onların bu çift olabilme özelliğini koruduklarını da gösteriyor bize.

Karakterlerinin küçük zayıflıkları ile hafiften dalgasını da geçen film onlara şefkatle yaklaşıyor kesinlikle. Ne kadının yaşadığı küçük sakarlıklar ne de erkeğin başka bir karakterde maço veya ırkçı görünebilecek yaklaşımları seyirciyi asla rahatsız etmiyor örneğin. Belki de en az şefkat kadar nezaketle de yaklaşıyor karakterlerine hikâyemiz. Hänsel iki sıradan ve tam da bu nedenle gerçek görünen insana oğullarını ve onun kız arkadaşını da ekliyor ve gerçekçi diyaloglar eşliğinde hafif ve tatlı bir film sunuyor seyircisine. Küçük detaylar üzerinde duran kameranın yakaladığı güzel görüntüler kesinlikle bir kartpostal anı yakalama gayretinin değil, hikâyenin sevgi ve şefkat dolu havasını destekleme çabasının sonucu. René-Marc Bini’nin zarif müziğinin de desteklediği bir hava bu.

Bir şey olmayan türden bir film bu ve film beyaz kar örtüsü üzerinde kayan iki kayakçının düşsel ve sakin görüntüleri ile açılıp, erkek arabasına binerken kadının hoşçakal demek için elini kaldırması ile kapanırken seyircisine tam da hedeflediği gibi bir umut sunuyor. Kadını oynayan Marilyne Canto ve erkeği oynayan Olivier Gourmet alçak tonda sergiledikleri oyunculuklarla filmin havasına yakışanı yapıyorlar ve ikili ilişkilerin şefkatin koruyuculuğu altına alındığında nasıl da kendimizi daha insan hissedebileceğimizi hak ettiği biçimde aktarıyorlar bize. İki genç oyuncu, Adrien Jolivet ve Margaux Châtelier ile tecrübeli oyuncu Sergi López de filmin bu keyifli havasına katkıda bulunuyorlar. Kabul etmek gerek ki film sinemasal olarak hemen hiç bir yenilik içermiyor ve kapılıp gideceğiniz olaylar, gerilimli anlar veya herhangi bir yönde bir duygusal yoğunluk içermiyor. Dolayısı ile filmden keyif alıp almayacağınız, yönetmenin basit hikâyesi ile sizi çağırdığı yolculuğa ne kadar hevesli olduğunuz ile çok yakından bağlantılı. İkili ilişkilerde olgunlukla süslenmiş bir şefkate tanık olmak istiyorsanız, film tam size göre. Filmden sonra Bourvil’den “La Tendresse” adlı şarkıyı dinlemeyi de unutmayın.

(“Tenderness”)