Elysium – Neill Blomkamp (2013)

“Herkesin özel bir yeteneği vardır, Max… kaderinde yazılı olan bir şey, yapmak için doğduğu bir şey”

Zenginlerin bir uzay istasyonunda mükemmel bir yaşam sürdükleri, geri kalanların ise hastalıklarla ve kirlilikle dolu, aşırı kalabalık bir hâle gelen dünyada hayatta kalmaya çalıştıkları 2154 yılında bir adamın bu duruma karşı çıkmasının hikâyesi.

Neill Blomkamp’ın yazdığı ve yönettiği bir ABD, Meksika ve Kanada ortak yapımı. Zenginlerin yaşam tarzlarını korumak için bir uzay istasyonunda kurulan cennette refah içinde, hastalık ve yaşlılık olmadan yaşadıkları bir distopik dünyada bir adamın bireysel kurtuluşu için başlattığı mücadelenin tüm insanları etkilemesini anlatan, Blomkamp’ın çok beğenilen ve yine bilim kurgu ve aksiyon türünde olan 2009 yapımı “District 9” (Yasak Bölge 9) adlı filmden sonra çektiği bu ikinci uzun metrajlı filmi önceki kadar doyurucu olamasa da ilgiyi hak eden bir çalışma. Amerikalı sağcıların ve muhafazakârların “Sosyalist çöp” ve “Bilim kurgu sosyalizmi” gibi ifadelerle eleştirdiği film onların kendileri gibi düşünmeyen herkesi sosyalist olarak etiketlemesinin (Obama’yı bile sosyalist olmakla suçlamışlardı!) aksine, böyle bir politik boyut içermiyor elbette ve bir Hollywood ürününden bunu beklemek de saçma kuşkusuz. Buna karşılık, zengin bir azınlık ile sefalet içindeki çoğunluğun resmini net bir biçimde sergileyen hikâyesi, zenginlerin varlıklarını ve ayrıcalıklarını korumak için gidebilecekleri uçları göstermesi ve bunu günümüze göndermelerde bulunarak yapması ile takdiri hak ediyor Blomkamp’ın filmi. Senaryosu bir parça zayıf olan, aksiyonu ve şiddeti bir ticarî filmden hiç de farklı olmayan bir şekilde kullanan ve Hollywood usulü kahramanlar ve kahramanlıklardan kaçınmayan; tüm bunlara karşın yine de hikâyesi ve duyarlılığı ile ilgiyi hak eden bir bilim kurgu aksiyonu.

İki farklı dünyayı karşımıza getiriyor film. Los Angeles’ın distopik görüntüleri üzerinden sefaleti anlatılan Dünya ve zenginlerin refah ve sağlık içinde bir yaşam sürdükleri, hava araçları ile on dokuz dakikada ulaşılan bir uzay istasyonunda kurulan Elysium adındaki cennet. Yunan mitolojisinde kahramanların ve tanrılar tarafından seçilenlerin gittiği ve mutlu bir hayat sürdükleri ”öteki dünya”ya verilen isimden adını alan bu cennete mitolojidekinin aksine iyi kahramanlar değil, zenginler gidebiliyor sadece. En ölümcü olanların dahil tüm hastalıkların anında iyileştirilebildiği bir refah dünyası bu ve zenginler yoksulları bu dünyadan uzak tutmak için tüm tedbirleri de almışlar. Bu iki dünyayı günümüze uyarlayabiliriz rahatlıkla ve örneğin zenginlerin büyük şehirlerde, yüksek güvenlik önlemleri olan sitelerinde etraflarındaki yoksul mahallelerden soyutlanmış sürdürdükleri yaşamlarına benzetebiliriz. 2154 yılında da büyük şirketler, onların iktidarın asıl sahipleri olduğunu gösteren ilişkileri ve onların fabrikalarında her türlü sömürüye açık olarak çalışan yoksullar vardır yine ve zenginlerin tümü beyazlardan oluşurken, Los Angeles’ın sefalet içinde yaşayan halkı -filmin gösterdiğine göre- ağırlıklı olarak siyahlar ve Latinlerden oluşmaktadır. “Sıfır hoşgörü” politikası ile Dünya’daki güvenlik robot polislerce sağlanmakta, resmî hizmetler de çoğunlukla robot çalışanlarca karşılanmaktadır. Robot üreten bir fabrikada çalışan ve hikâyenin kahramanı olan Max (Matt Damon) pek çok suç kaydı olan bir adamdır ve kölelik koşullarının yürürlükte olduğu fabrikada öldürücü dozda radyasyona maruz kalınca, tek umudu kaçak olarak Elysiuma’a gitmek ve iyileşmek olur. İşte onun bu bireysel mücadelesi koşulların da zorlaması ile bambaşka bir savaşa dönüşecektir.

Günmüzde sınırları aşarak insanca yaşam koşullarına erişmeye çalışan tüm mültecilerin, kaçak göçmenlerin (örneği sınırı geçerek ABD’ye gitmeye çalışan Güney Amerikalılar) birebir karşılıklarının bulunduğu filmde Jodie Foster tarafından canlandırılan güçlü, acımasız ve tehlikeli güvenlik şirketi patronu, insan tacirleri, sadece kârlarını düşünen patronlar ve onların acımasız kuklaları olan ustabaşları gibi yine günümüze göndermeler içeren pek çok unsur yer alıyor. Pis işlerde kullanılan ve gerektiğinde (“fazla” ileri gidildiğinde) bir kenara atılıveren ajanların da yer aldığı filmde başroldeki Matt Damon bu tür rollerin”kaliteli aksiyoncusu” olarak üzerine düşeni yapıyor ve fiziğini bolca veriyor hikâyenin hizmetine. Foster ise senaryonun kendisine çizdiği dar kalıplara rağmen yine de sıradan olmamayı başarıyor. Neill Blomkamp yönetmen olarak özellikle aksiyon sahnelerinde gösterdiği başarıyı, -kendisinin de kabul ettiği üzere- senaryoda gösterememiş. Romantizm zorlama görünüyor, inandırıcılık problemleri mevcut (örneğin sonlarda hava aracının nasıl tüm güvenlik önlemlerini aşıp Elysium’a inmeyi başardığı anlaşılmıyor) ve odağına eşitsizliği alan hikâyesinde -Amerikalı sağcıların sosyalizm iddiasının aksine- toplumsal değil, bireysel bir mücadeleyi anlatmayı tercih ediyor (sondaki yardımcı karakterler bu sorunu ortadan kaldırmıyor çünkü tek bir sahnede bir yaşlı kadının yardımı dışında, halk bu mücadelenin hiçbir yerinde yok). Bu son problem özellikle önemli; çünkü sadece önemli bir fırsatı kaçırmakla kalmıyor hikâye, aynı zamanda neredeyse tamamen bireysel bir savaşı anlatarak sıradan aksiyonlarla aynı tercihlerde bulunuyor. Filmin şiddet içeren sahnelerinde de yine ticarî filmlere yaklaşıyor Blomkamp ve ilgili sahnelerde sertliği keyifle kullanıyor gibi görünmekten kurtulamıyor.

Yan rollerde Sharlto Copley (ajan), Diego Luna (kahramanımızın arkadaşı Julio) ve Wagner Moura’nın (insan kaçakçısı Spider) göz dolduran performanslar sunduğu filmin müziklerini hazırlayan Ryan Amon bilim kurgu, aksiyon, dram ve gerilim havalarının tümünü içeren notaları ile başarılı bir çalışma ortaya koyarken, set tasarımları da etkileyici içerikleri ile filmi zenginleştiriyor. Ses ve görsel efektlerin de başarılı olduğu filmde, sondaki kapışmanın taraflarının beklenen ikili olmaması hikâyenin artılarından. Finalinin bir parça hızlandırılmış görüntüsü ile de sıkıntılı olan film anlattığı meseleye ihanet ettiğini söyleyebileceğimiz, nedense ticarî bir aksiyona dönüşmeyi tercih etmiş ve toplumsal bir dönüşüm için toplumsal mücadele gerektiğini özellikle gizlemiş bir çalışma; yine de bir bilim kurgu ve aksiyon filmi olarak ilginç ve dikkati hak eden bir sinema eseri.

(“Elysium: Yeni Cennet”)