“Yalancıysan öteki yalancıları hemen tanırsın. Özellikle de yeni başlayanları”
Yönetmenin Québec’te geçen 11 yaşındaki günlerinin hikâyesi.
“Hatırlıyorum” tarzındaki nostaljik, sevimli ve “ama yine de ne güzel günlerdi onlar” filmlerinden biri karşımızdaki. Yönetmenin kendi sesi ile dış ses olarak sık sık müdahil olduğu hikâye bu tarzı ile “Everbody Hates Chris” adlı televizyon dizisini de hatırlatıyor. Tıpkı orada olduğu gibi bu filmde de iyi yürekli, saf, eğlenceli ve gürültülü bir aile söz konusu. Zaman zaman bir sinema filminden çok küçük skeçler halinde seyreden film bir büyüme ve büyüme sancılarının hikâyesi özet olarak.
Bu tür filmlerin en temel dayanağı karakterlerinin çekicilik seviyesidir. Bu film de bu alanda başarılı bir noktada duruyor ve hem baş kahramanımız olan çocuk hem de anne ve baba seyreden için yeterince keyifli malzeme sunuyor. Senaryo hem bu karakterlere sağladığı imkânlar ile hem de dozunda tutulmuş “fanteziler” ile genelde hikâyenin daha doğrusu skeçlerin yumuşak ve kolay/keyifli bir akışa sahip olmasına fırsat veriyor. Herkesin çocukluğu ile özdeşleştirebileceği ilk aşk, küçük yalanlar ve arkadaşlarının yanında aileden/babanın işinden utanma gibi sahneleri de barındıran film seyirciyi zaman zaman yüreğinden yakalayan anlara da sahip. Örneğin özür dileme sahnesi ve çocukların sıra ile sırlarını ortaya döktükleri (ama elbette yine bir şeyleri kendilerine sakladıkları) bölüm gerçekten ustalıkla kotarılmış bir şekilde sergileniyor.
Tüm oyuncu kadrosunun keyif alan ve keyif veren bir oyun sergiledikleri filmde özellikle baba ve anne rolündeki Claudio Colangelo ve Sandrine Bisson çok başarılılar. Kahramanımızın da dahil olduğu dört çocuğun oluşturduğu çete ise özellikle erkek seyircilerin gözlerini yaşartacak bir arkadaşlık ve paylaşım içinde gerçekten eğlenceliler. Tüm ana kadroyu bir araya getiren harika “yatak” sahnesi ise şık bir kapanış sağlıyor filme.
Keyifli diyalogları, müziği, modası, kıyafetleri ve Walkman, Casio saat gibi o günler için olağanüstü buluşları ile 80’lerin şık bir nostaljisini içeren yapısı ile eğlenceli bir film. Bazen sinemadan çok televizyon filmi havası taşıyan yapısı kalıcılığını olumsuz olarak etkilese ve yönetmen hatırladıklarını peş peşe dizmiş havası olsa da gülümseten ve bir walkman’e bakıp iç geçirilen sahnede olduğu gibi nostaljisi ile hüzünlendiren bir eser.