1951’de 48 yaşında Paris’te intihar eden ve modern İran edebiyatının kurucularından sayılan Sâdık Hidâyet’in ilk kez 1938’de basılan kısa romanı. Ünlü yazar Behçet Necatigil’in Farsça aslından çevirdiği roman Hidâyet’i ve aslında ihmal ettiğim Doğu Edebiyat’ını hatırlamak için ideal bir araç oldu. Doğrusal olmayan bir anlatımın dikkatli okumayı gerektirdiği kitap bugün yazarın başyapıtı sayılıyor.
Gerçeküstü öğeler ile örülü bir sembolizmin örneği olarak gösterilebilecek olan roman bir adamın farklı kişiliklere dönüşerek anlattığı bir hikâyeyi veya sayıklamaları içeriyor. Neyin gerçek neyin hayal olduğunu bilinçli bir belirsizlik içinde bırakan kitap çarpıcı bir psikolojik portre aynı zamanda. Doğrusal olmayan anlatımı destekleyecek bir biçimde çeşitli imajları veya sesleri farklı zamanlarda ve farklı insanlarla bağlantılı olacak şekilde tekrarlayan kitap başta İran ve Hindistan olmak üzere Doğu kültürlerinden epey etkilenmiş bir içeriğe sahip. Batılı bir biçim ile Doğulu bir içeriğin çarpıcı bir uyumunu oluşturmuş Hidâyet ve bugün başta açılış cümlesi (“Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar”) olmak üzere pek çok ifadesi ile sıklıkla alıntıların kaynağı oluyor bu kitabı ile. Necatigil’in edebî dilinin de güzelleştirdiği kitabın sonunda Hidâyet’in dostu İranlı aydın Bozorg Alevî’nin Hidâyet ve roman üzerine kısa bir sunuşu da var.
Aşk ve delilik üzerine şiirselliği ve sembolik yapısı ile kitabın İran’ın 1930 ve 40’lı yıllarda altında ezildiği baskı rejimi döneminde yazıldığını hatırlamak, tüm karakterleri ve olanları farklı bir gözle değerlendirmeyi de bir zorunluluk olarak beraberinde getiriyor ama bundan bağımsız olarak da “zorlu keyfinin” tadına varılabilir Hidâyet’in başyapıtının.
(“Boof-e Koor”)