Otros Silencios – Santiago Amigorena (2011)

“Ne için yaşadığımı bilmiyorum. Öylesine yaşıyorum işte. Eskiden kahvaltılar için yaşardım, ona okul öncesi hazırladığım kahvaltılar. Artık hiçbir şey için yaşamıyorum. Artık yaşamıyorum”

Kocası ve oğlu öldürülen bir kadın polisin intikam arayışının hikâyesi.

Arjantinli yönetmen Santiago Amigorena’nın bu ikinci sinema filmi Arjantin, Kanada, Fransa ve Brezilya ortak yapımı olarak çekilmiş bir çalışma. Film bir intikam hikâyesini pek çok klişesinden arındırarak karşımıza getiriyor ve başarılı görüntü ve müziklerinin de katkısı ile ilgi çekmeyi başarıyor ama senaryosundaki inandırıcılık ile ilgili kimi aksaklıklar ve aksiyona değil atmosfere odaklanan yapısını da tüm hikâyeye yayacak kadar etkili kılamaması nedeni ile tam bir başarıya ulaşamıyor.

Hazır olan seyircisini bile şaşırtacak ve yalınlığı ile de ilgi toplayacak cinayet sahnesinin öncesinde film birazdan izlemeye başlayacağımız intikam hikâyesini anlaşılan daha çekici kılmak için çok da gerekli olmayan mutlu aile görüntlüleri ile açılıyor. Özellikle çocuğun okul arkadaşına rüyasını anlattığı sahnenin hikâyede yeri ve duyacağımız acının etkisini artırmaktan başka bir amacı da yokmuş gibi görünüyor. Kadının intikam için Kanada’dan Arjantin’e giderek ülkenin Bolivya sınırındaki pek de tekin görünmeyen yerlerde dolaşması, ailesini yok eden katilin peşine düşmesi ve sonunda yüzleşmesi asıl olarak filmin odaklandığı ve burada da film hem en güçlü hem de zayıf yanlarını sergiliyor. Öncelikle aksayan noktaya bakarsak, kadının katilin izini bulmaktaki becerisinin her zaman inandırıcı olamadığının altı çizilmeli ilk olarak. Senaryo burada sık sık kolaya kaçıyor ve takibini kolaylaştırıyor kadının. Buna karşılık yine bu takibin kendisi bir yandan da filmin kimi başarılarının sergilendiği bölüm. Öncelikle Hollywood’un elinde bir katliamın anlatımına dönüşebilecek hikâye (tüm o faşizan intikam unsurları ile Charles Bronson filmlerini veya güncel bir örnek olarak Tarantino’nun “Django” filmini hatırlayabiliriz burada) bundan her anında sakınıyor ve tüm ailesini bir anda ve beklenmedik bir şekilde kaybeden kadının katili bulma, onunla yüzleşme ve belki bu yolla kendi hayatını yeniden kurabilme arayışına yöneliyor sadece. Bu takip sırasında yol boyunca farklı karakterlerle karşılaşması, onlarla olan diyalogları veya sessizliği ve ilk kez gördüğü Arjantinli bir genç ile adeta hayata yeniden tutunmanın aracı olarak sevişmesini tüm gerçekçiliği ve ana akım filmlerin ihmal edeceği veya görmeden kabullenmemizi bekleyeceği detayları (otobüs yolculukları, otel bulması, tanımadığı bir evin kapısını geceyi orada geçirmek için çalması gibi) karşımıza getirerek anlatıyor. Bu tercih de hikâye boyunca kendimizi kadının yanında hissetmemizi sağlıyor.

Filmin benzerlerinden farklılaştığı bir diğer yanı ise katilin profili. Çok genç bir kiralık katil karşımızdaki ve senaryonun akıllıca bir tercihle bu adamın nasıl bir ortamda yetiştiğini ve nasıl bir hayat yaşadığını göstermesi nedeni ile kendisine belki sempati duymasanız bile nefret de etmeyeceğiniz bir karakteri var. Yoksul bir köyün yoksul bir çocuğu o ve iki ülke arasındaki sınırda gerçekleşen ve filmin açıkça gösterdiği kaçakçılık ve rüşvet gibi faaliyetlerin de gösterdiği gibi yasadışının hayatın doğal bir parçası olduğu bir yerde yaşıyor. Finaldeki yüzleşmenin sonucunu önceden sezmenize neden olabilecek bir durum olsa da bu, Ignacio Rogers’ın masum yüzünü emrine verdiği karakterin yaptıklarının arkasındaki güdüyü de anlamanızı sağlıyor tanık olduklarınız. Kadını canlandıran Marie-Josée Croze çoğunlukla sessiz duran bir kadını ikna edici biçimde oynuyor ama senaryonun karakterini anlamamıza pek de yardımcı olmamasının zararını da görüyor açıkçası.

Yves Desrosiers ‘in sade ve gerçekten gerektiği anlarda kendisini göstererek etkileyiciliğini artıran müziği ve Lucio Bonelli’nin hemen hiç yeşilin yer almadığı çöl veya toprak ağırlıklı başarılı görüntülerinin de takdiri hak ettiği film yeterince gerilim barındır(a)maması ve yukarıda değinmeye çalıştığım aksaklıklarının yanında asıl olarak baş karakterini bize yeterince açamaması nedeni ile tam bir başarı elde edemiyor ne yazık ki.

(“Another Silence” – “Başka Bir Sessizlik”)