“Hayatın içinde doğal bir boşluk var. Onu doldurmaya çalışırsan kafayı yersin”
Komşusuna aşık olan evli bir kadının kocası ile sevgilisi arasında kalınca yaşadıklarının hikâyesi.
Kanadalı oyuncu Sarah Polley’nin üçüncü uzun metrajlı sinema filmi. Bir önceki filmi “Away From Her – Ondan Uzakta” filminde olduğu gibi yine zarif ve dokunaklı bir tarz ile çekmiş filmini Polley ve gerçek bir kadın hikâyesi anlatmış. Evet filmin iki diğer baş oyuncusu, koca ve sevgili, erkek ama gerek baş kadın karakter gerekse alkolik görümce karakteri üzerinden hayata bakan bir film bu. Orijinal senaryosu da Polley’e ait olan film öncelikle baş roldeki Michelle Williams’ın parlak oyunu ile dikkat çeken, başta hayli erotik sahnelere eşlik eden ve Leonard Cohen’in filme adını veren şarkısı ve The Buggles’ın “Video Killed The Radio Star” şarkısı olmak üzere keyifli bir müzik bandı olan ama senaryosundaki kimi kusurları ile tam bir başarıya ulaşamayan bir çalışma.
Polley’nin filminin temel kusuru aslında senaryonun da temel noktası olan başka birine aşık olmak konusunda yeterince ikna edici olmaması. Burada söz konusu ettiğim, neden başka birine aşık olunduğunun ikna edici olmaması değil; bu yeni aşkı belki daha anlamlı kılmak için kadının evliliğinde dile getirilmeye çalışılan sorun. İlk yarı boyunca oldukça mutlu ve ideal bir ilişkileri var gibi görünen çiftin bir tarafı olan kadının, başka birine aşık olması değil sorguladığım. Eğer senaryo “seni baştan çıkarmak cesaret gerektiriyor” cümlesini kadının sadece kendi kendine bulduğu ve yeni aşkını kendi kafasında (veya vicdanında) doğrulamak için uydurduğu bir düşünce olarak koyuyorsa önümüze, açıkçası bunu çıkarmak pek de kolay olmuyor. Aksine seyirci olarak bizim o ana kadar farketmediğimiz ve işin doğrusu bunda da seyirci olarak bizim kusurumuzun olmadığı bir durumu ima ediyor gibi görünüyor senaryo. Kocası ile hayli eğlenceli ve oyun dolu bir evliliği olan kadının bu cümlesi sonraki gelişmeler için ikna edici değil bu nedenle. Cohen’in müthis şarkısı eşliğinde karşımıza gelen ve bir yandan hayli dokunaklı ve zarif ama öte yandan da beklenmedik bir erotizm içeren ve üçlü seks kareleri ile şaşırtan sahne ise kendini sevgiliye ilk kez teslim etmenin coşkusunu başarı ile sergiliyor ama ne kadar gerekli olduğu tartışmalı anlarla yapıyor bunu. “Kötü niyetli” iseniz kadının derdi sekste yeni açılımlarmış sadece diye düşündürtebilir bu sahne size.
Yönetmenin filmine kattığı sıcaklık ve kırılganlık dolu atmosferi inkâr etmek ise imkânsız. Sıcak yaz günlerinde geçen filmde parlak ve sıcak renklerin kullanımı, kadının yüzünü aydınlatan güneş ışığı ve elbette Cohen şarkısı bir araya gelince ortaya müthiş şeyler çıkmış. Cohen’in Federico Garcia Lorca’nın şiirinden kendi çevirisi ile yazdığı İngilizce sözler üzerine bestelediği şarkısı tüm zamanların en büyüklerinden biri kuşkusuz. Açılışta kısaca duyduğumuz şarkı daha sonra sevgili ile ilk birlikteliğe yavaşça dönen kamera ile eşlik ederken ortaya çıkandan etkilenmemek imkânsız. Polley hayli çarpıcı iki sahneye daha imza atmış. 1979 tarihli bir parça olan “Video Killed The Radio Star” şarkısı baştan sona çalarken, lunaparktaki hızla dönen, yükselen ve düşen arabaları içindeki kadın ve sevgilinin görüntüleri inanılmaz güzellikte. Sevgili rolündeki Luke Kirby üzerine düşeni hakkı ile yaparken Michelle Williams tüm film boyunca olduğu gibi bu sahnede de olağanüstü bir performans veriyor. O anlarda kim olsa ona aşık olurdu herhalde! Yönetmenin kocaya itirafı değil ama ondan hemen sonrasını göstermeyi seçmesi de bir başka akıllı tercih. Kocayı oynayan ve sevimli ve sevgi dolu adama elle tutulur bir inandırıcılık katan Seth Rogen’ın tepkisi bu sahnede kesik kesik planlarla gösterilirken onu şaşkın, korkmuş, mutsuz ama kabullenmiş yüz ifadeleri ile ardı ardına izliyoruz ve adeta kendimizi onun yanında hissediyoruz; elinizi adamın omzuna atma arzusu duyabilirsiniz o anlarda. Arada havuz sahnesinde olduğu gibi biraz uzamış görünen bölümler olsa da Polley’nin filmini zeki ve ilginç bir entelektüel bakış ile çektiğini söylemek mümkün özet olarak.
Yönetmenin, iki erkek oyuncunun (Kirby ve Rogen) ve filme damgasını vuran şarkısı ile Leonard Cohen’in milliyetleri düşünüldüğünde tam bir Kanada filmi diyebileceğimiz eserin, alkolik akraba gibi filme ne kattığı tartışmalı olan ve üstelik asıl odak noktasını da zaman zaman saptıran yan hikâyesi olsa da sonuçta Polley kesinlikle ilgiye değer bir çalışma çıkarmış. Arada kalmaya, belirsizliğe dayanamayan ve hayattaki en büyük korkusu bu olan bir kadının neyi tercih edeceği üzerine bir film olarak da tanımlanabilecek olan çalışma, şiirselliği, yakıcı hüznü ve hayatın akışındaki tuhaf rastlantıları sergilemesi ile çekici bir eser özet olarak. Bir yanda ateşli bir aşk, diğer yanda seven ve sevgi dolu bakışları ile “git” diyebilen bir koca; zor bir seçim olsa gerek!
(“Bu Dans Senin”)