IF 2014 – 2

Bencil Dev (The Selfish Giant) – Clio Barnard : İngiliz yönetmen Barnard’ın bu ilk uzun metrajlı filmi Oscar Wilde’ın çocuklara okunması için yazdığını söylediği aynı isimli hikâyeden esinlenen ve senaryosunu da yönetmenin yazdığı çok etkileyici bir çalışma. Wilde’ın eserinin bir uyarlamasından çok, o eserin ilham verdiği bir hikâye anlatan Barnard çocukların özgürce oynayıp mutlu olacakları bir dünyadan yoksun olmamızı seyircinin yüreğine işleyecek bir başarı ile anlatıyor gerçekten. Hem sert bir gerçekçiliğe uzanmayı hem de şiirsel olmayı başaran film, yakaladığı çarpıcı anlarla doğalın yerini grinin ve metalin aldığı bir dünyayı özellikle iki çocuk oyuncusunun (Conner Chapman ve Shaun Thomas) büyüleyici oyunları ile aktarırken sevgiden dayanışmaya, suçluluk duygusundan bağışla(n)maya pek çok kavramı küçük hikâyesi içinde ve seyredende kalıcı bir etki yaratacak düzeyde anlatmayı başarması ile dikkat çekiyor. Sinemanın Hollywood’un bize ısrarla unutturmaya çalıştığı toplumsal yanını sergileyen film, bu sanatın gerçek insanları gerçek ortamları ile karşımıza getirdiğinde ne denli etkileyici olabildiğini kanıtlayan ve maalesef az rastlanan örneklerinden biri. Hikâyesinin taşıdığı tüm duygusal yoğunluğa ve iki baş karakterinin çocuk olmalarına rağmen, filmin herhangi bir duygu sömürüsünden özenle kaçınabilmesi ve tam da bu nedenle duygusal yoğunluğun zirveye çıktığı tek sahnesini bu denli gerçek kılabilmesi takdir edilmeyi hak ediyor kesinlikle. İngiliz sinemasının Ken Loach ile hatırladığı ve Andrea Arnold ve Lynne Ramsay gibi isimlerle devam ettirdiği sosyal gerçekçi filmografisine eklenen parlak bir film özet olarak.

Tuhaf Kedicik (Das Merkwürdige Kätzchen) – Ramon Zürcher : Bu kez Alman sinemasından bir ilk film. Zürcher’in senaryosunu da yazdığı film hemen tamamı bir evin içinde geçen ve bir ailenin bir yemeğe hazırlanışını, yemeği ve kısaca sonrasını gösteren (anlatan değil, kesinlikle) bir çalışma. Hemen hep yakın planlarla çekilen ve kameranın zaman zaman bel hizasından çekim yapmaktan çekinmediği film adı gibi “tuhaf” ve minimalist bir çalışma. Bir ailenin üç neslini bir araya getiren yemek etrafında karakterlerini küçük absürtlükleri ile karşımıza getiren ve senaryosu Kafka’nın “Dönüşüm” adlı uzun hikâyesinden esinlenen film, ev içindeki nesneleri de adeta hikâyesinin bir karakteri gibi kullanması ile dikkat çeken bir eser. Filmin bir ilginç yanı da basit görsel kurgusunun zaman zaman önüne çıkan ses kurgusu. Öyle ki filmde özellikle objelerden çıkan sesler zaman zaman bu objelerin görüntülerinin bile önüne geçiyor. Aile bireyleri arasındaki sevgiyi ve sevgisizliği, dayanışmanın güzelliğini ve yalnızlığı küçük hikâyesi içine sığdırmayı başaran film, durgun ve minimalist yapısı nedeni ile herkese uygun değil ama kamerasını hareket ettirmek yerine oyuncuların kameranın görüş açısına girip çıkmaları üzerinden dinamizm yaratan bu çalışma, sessizlik anlarının ve bakışların da değerini takdir etmesi ve “kurumsallaşmış” ilişkilerde üzeri bilinçli/bilinçsiz olarak örtülse de mutsuzlukların ve yalnızlıkların aslında içerde bir yerde yaşamayı sürdürdüklerini yalın ve doğrudan dile getirmeden anlatabilmesi ile de önemli. Tuhaf, zor ama ilgiyi hak eden bir film.
(“The Strange Little Cat”)

Balık ve Kedi (Mahi va Gorbeh) – Shahram Mokri : İranlı sinemacı Mokri’den “cesur” bir çalışma. Filme bu cesur sıfatını getiren ise daha önce de denenen ve Aleksandr Sokurov’un “Russkiy Kovcheg – Rus Hazine Sandığı” gibi parlak örnekleri de olan zor bir işin altına girmesi: Filmin tüm hikâyesi iki saati aşkın süren tek bir çekimle anlatılıyor. Bu kesintisiz çekime bir de zamanın lineer ilerlemediği ve bir anın bir başka anın hem başı hem sonu olabildiği (bir başka deyimle zamanın dairesel aktığı) ve yine kendisinin yazdığı bir senaryo eklemiş yönetmen Mokri. Anlattığı gerilim hikâyesinde sadece kan ve şiddet görüntüleri gibi grafiksel öğelerden kaçınması ile değil, aynı zamanda bu gerilimi özellikle küçülten görsel yapısı ve oyunculukları ile de dikkat çekiyor film. Sokurov’un büyük bir kadro ve görkemli sahnelerle giriştiği “tek çekim” denemesine Mokri daha küçük bir kadro ve yalın sahneler ile girişmiş ama sonuçta ortaya bir başka başarı koymayı becermiş. Süresi belki bir parça kısaltılsa ve konuşmalar bir parça azaltılmış olsa daha da etkileyici olabilecek film, bu hali ile de kesinlikle görülmeyi hak eden bir çalışma. İlginç ve atmosferine çok uygun müziği, altını hiç çizmediği halde yaratabildiği gerilim havası ve hayatın içindeki kadar dram ve mizahı bir araya getirebilmesi ile de önemli olan film sinemanın yeniliklere –hâlâ- ne kadar açık olabildiğini gösteriyor seyredenine.
(“Fish & Cat”)