“Tamam, bir plan yapıyoruz: Önce kusuyoruz, sonra bu cesetten kurtuluyoruz”
Kayıp bir kızı ve bir porno yıldızının ölümünü araştıran iki özel dedektifin hikâyesi.
Bret Halliday’in (gerçek adı ile Robert Terrall) “Blue Murder” adlı romanından esinlenerek yazılan senaryosu Shane Black ve Anthony Bagarozzi’ye ait olan, Black’in yönetmenliğini de üstlendiği bir ABD yapımı. Bir ara bir televizyon dizisi olarak da düşünülen ama sonradan sinema filmi olarak çekilen hikâye iki özel dedektifin eğlenceli bir macerasını anlatıyor bize. Russell Crowe ve Ryan Gosling’in canlandırdığı iki dedektifin seyrettiğimiz hikâyesi çok da orijinal görünmüyor ama iki oyuncunun (özellikle de Gosling’in) keyifli performansları, hiç düşmeyen temposu ve eğlencesi ile dikkat çeken bir çalışma bu. 1977’de geçen hikâyede Hollywood’un dönem filmi çekme ustalığına bir kez daha tanık oluyoruz ve film iki saate yakın süresi boyunca seyircisini hiç sıkmamayı da başarıyor. Dozunda bir “edepsizlik” ile hikâyesini anlatan film vakit geçirmek için birebir olan ama yeterince orijinal olmadığı için kalıcılığı da tartışmalı bir sinema eseri.
David Buckley ve John Ottman’ın orijinal müzikleri, 1970’lerin bugün hâlâ keyifle dinlenen şarkıları ve tüm görsel unsurları (açılış jeneriğinin yazı karakterlerinden hayli başarılı kostüm ve set tasarımlarına kadar) adeta 1970’lerde çekilmiş denecek kadar tam bir dönem filmi bu. Filmin özellikle final bölümünde doruğuna çıkan eğlencesi ile birlikte en başarılı yanlarından biri de bu kesinlikle. Amerikan sinemasının teknik ustalığının iyi örneklerinden biri olarak rahatlıkla nitelendirebiliriz bu filmi. Bu sinemanın, anlattığı hikâye ne olursa olsun, onu bir şekilde seyredilebilir kılma becerisi burada da kendisini gösteriyor ve film seyircinin gözünü alacak numaralarla kendisini seyrettirmeyi başarıyor. Buradaki hikâye kesinlikle kötü değil, hatta zaman zaman vasatın üzerine bile çıkıyor ama yeterince orijinal değil ve ortalarından itibaren de sırrı yavaş yavaş çözmeye başlıyorsunuz ki bu da hikâyenin türü açısından bakıldığında filmin zayıf noktalarından birini oluşturuyor. İşte burada bu hikâyeyi anlatma becerisi devreye giriyor ve filmi seyredilir kılıyor.
Filmin önemli bir kozu iki baş oyuncusu: Crowe ve Gosling. Pek çok filmde veya TV dizisinde gördüğümüz uyumsuz ikiliyi (polis veya özel dedektif) canlandıran oyuncular senaryonun onlara pek de yardımcı olmamasına rağmen rollerinin altından başarı -ve anlaşılan keyifle- kalkmışlar. Senaryonun özellikle onların karakterlerine yansıttığı sıkıntı, uyumsuzluklarını pek de belirgin kılamaması. Ortada çok da dikkat eden bir zıtlık yok çünkü ve bu nedenle bu zıtlıktan yola çıkılarak bir eğlence pek de üretememiş film. Burada Gosling bir parça daha şanslı çünkü onu daha iyi ele almış senaryo ve kızının da varlığı nedeni ile sahnelerini daha ilgiye değer kılmış. İki oyuncunun performansı tam da bu nedenle önem kazanmış filmin başarısı için ve Crowe -hikâye için özellikle kilo almış hali ile- bir parça yaşlı ve yorgun görünen ama becerisi diğerine göre daha üst düzeyde olan karakterini aksamadan canlandırmış. Gosling ise daha genç ve bir parça da beceriksiz karakterini tempolu ve keyifli bir performansla getirmiş karşımıza ve onun da keyif alır göründüğü bu performansı da filme ciddi bir katkı sağlamış.
Açılış sahnesindeki beklenmedik şoku ve eğlenceli anlatımını tüm hikâye boyunca koruyan film peş peşe ve eğlencesini inkâr edemeyeceğiniz sahneler getiriyor karşımıza. Gosling’in tam bir fiziksel performans örneği sunduğu tuvalet sahnesinden California’daki çevre kirliliğini protesto eden gruba, hemen tümü bir mizah içeren diyaloglarından (filmin bol konuşmalı olmasına rağmen hiç tempoyu aksatmıyor bu diyaloglar) Nixon esprisine ve bir cesetten kurtulma bölümüne kadar film eğlence arayanları tatmin edecek bir içeriğe sahip. 1970’lerin toplumsal konuları ele alan polisiyelerine ve komplo teorili hikâyelerine göndermeler de barındıran film eğlenceli kavga sahneleri ve tüm finale yayılan ve çok iyi koordine edilmiş görünen kaos ve çatışma anları ile de dikkat çekiyor ve aksiyonseverlere de göz kırpıyor. Hikâye yeterli bir çekiciliğe sahip olmasa da ve Gosling’in kızı karakterinin varlığı ve karıştıkları ciddi bir inandırıcılık problemi yaratsa da eğlenceli ve komik olmayı hedefleyen ve bunu da başaran bir film bu.
(“İyi Adamlar”)