“Senin için her şeyi yaparım. Davar güderim, çift sürerim. Ne bileyim, ırgat olurum istersen. Yeter ki senin yanında olayım. Hadi, evet de bana!”
Şehirli, zengin, sporcu, yakışıklı ve şımarık bir genç adamla, köyde yaşayan idealist, çalışkan ve iyi yürekli güzel bir kadın öğretmenin aşklarının hikâyesi.
Sadık Şendil’in senaryosundan Ertem Eğilmez’in çektiği bir Arzu Film yapımı. Sinemamızın özellikle 1970’li yılların komedilerinde çokca işlediği bir konunun Eğilmez’in becerikli elleri sayesinde yine de “özgün” bir şekilde işlendiği film başrollerde yer alan Tarık Akan ve Filiz Akın’ın gençlikleri, güzellikleri ve sıcak oyunları, irili ufaklı rollerde Yeşilçam’ın pek çok oyuncusunun rol aldığı zengin kadrosu ve Şendil’in -gerçekçiliğe çok da aldırış etmeyen- eğlenceli senaryosu ile kendisini keyifli bir biçimde izletmeyi başarıyor kendisini. Selda Bağcan’nın 1971 tarihli “Tatlı Dillim” şarkısından adını alan ve bu şarkının bolca kullanıldığı film Yeşilçam’ın sıcak ve doğal örneklerinden biri olarak görülmeyi hak ediyor.
Arzu Film komedilerinin karakteristik özelliklerinden biri olarak hayli zengin bir kadrosu var filmin. Tarık Akan ve Filiz Akın’a eşlik eden kadroda nerede ise en ufak bir rolde bile Yeşilçam’ın ünlü bir ismi çıkıyor karşımıza. Zeki Alasya, Metin Akpınar, Halit Akçatepe, Hulusi Kentmen, Münir Özkul, Nedret Güvenç, Suna Keskin, çok küçük bir rolde Aytaç Arman (1971 yılında Ses Dergisi’nin yarışmasında Tarık Akan’ın arkasından ikinci olan ve henüz bir yıldız olma yolunda ilerleyen genç bir oyuncu o sırada Arman) ve Kemal Sunal bu kadronun ünlüleri. Sunal için bu filmin ayrıca bir önemi var: Alasya ve Akpınar ile birlikte Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda çalışan Sunal’ı tiyatroda izleyen Eğilmez onun doğal yeteneğinin ve Akan’ın basketbolcu arkadaşını canlandırmaya uygun uzun boyunun farkına varınca sinemadaki ilk rolünü vermiş ona. Seyircinin, kısa rolüne rağmen Sunal’a gösterdiği ilgi oyuncunun bir yıldız olmaya giden yola adım atmasını sağlamış böylece.
Film Selda Bağcan’ın seslendirdiği “Yalan Dünya” şarkısının eşlik ettiği görüntüler ile başlıyor. Gerek bu şarkı gerekse yine Bağcan’ın seslendirdiği “Çemberimde Gül Oya” ve “Tatlı Dillim” şarkılarını bolca dinlediğimiz hikâye iki baş karakterini tanıtarak başlıyor. Önce Filiz Akın’ı “mutlu bir köy” ortamında izliyoruz ve onun öğrencilerine fırlattığı top Tarık Akan’ın basket potasına attığı topa dönüşürken hikâye bu kez de bize Akan’ın canlandırdığı karakteri anlatıyor. Akın toplum için ne kadar olumlu bir karakterse, Akan tam tersi yönde bireyselliği ile öne çıkan bir adam. Adam tıp fakültesini bitirdiği halde doktorluk yapmak için en ufak bir niyet bile taşımazken, Akın yaşadığı köyde, hiçbir tıp eğitimi olmadığı halde, kısıtlı bilgisi ile köylülere sağlık hizmeti sunuyor örneğin. Bu iki karakteri tanıdıktan sonra hikâyenin nasıl süreceğini ve sona ereceğini kolaylıkla tahmin edebiliyorsunuz. Yeşilçam’ın romantik komedilerinin kalıplarına uygun olarak çatışma – yumuşama – aşk – kısa bir mutluluk – ayrılık – gerçekleri görme/gösterme – mutlu son formülü ile ilerliyor film tam da beklendiği şekilde. Bu açıdan bakıldığında filmin herhangi bir orijinal yanı yok kuşkusuz; ama Ertem Eğilmez keyifli ve tempolu bir biçimde anlatıyor bu hikâyeyi. Oyuncularının da keyif aldığını ve eğlendiğini hissettiğinizde sizin de keyif aldığınız ve eğlendiğiniz filmlerden biri bu.
Finalinde alçak gönüllü de olsa “toplumsal bir mesaj”ı da olan film okuldaki bir sınıfta geçen sahnede olduğu gibi iki başrol oyuncusunun sevimli oyunculuğundan başarı ile yararlanıyor. Akın’ın sinemamızın en batılı görünümlü yıldızlarından biri olmasına rağmen -diğer pek çok örneğin aksine- köyde yaşayan bir kadın rolünde bu kez pek sırıtmamasının da dikkat çektiği film iki yıldızının uyumlu oyunundan, birlikte yarattığı “kimya”dan ve güzelliklerinden akıllıca ve eğlenceli bir biçimde yararlanıyor hikâye boyunca ve özellikle romantik sahnelerin seyirci için epeyce çekici olmasını sağlıyor. Evet, Filiz Akın biraz çok kıyafet değiştiriyor ve bir parça da şık giyiniyor yaşadığı ortam için ama hem bu karakterin -yeterince detaylandırılmasa da ve ikna edicilikten uzak olsa da- geçmişi kurtarıyor durumu hem de filmin sıcaklığı ve samimiyeti yardımcı oluyor bu problemi çok da dert etmemeye. Filiz Akın’ın şehirli makyajını koruduğu ama en azından iki atla birlikte saban sürme sahnesini çekmeye cesaret ettiği filmde Yeşilçam’ın genel olarak çok da dert etmediği gerçekçilik ve devamlılık problemleri mevcut. Okulun son günü dendikten sonraki başka bir günde karakterlerin tekrar sınıf içinde geçen bir sahnelerinin olması, avukatla ilgili tesadüf, sarhoş etme numarası başlar başlamaz sarhoş olan kurban, küçük çocukların yanında sarmaş dolaş olunması veya adamın evlendiğini sadece ailesine değil, bunu gizlemesi için hiçbir nedeninin olmadığı arkadaşlarına da duyurma ihtiyacı duymaması gibi problemleri var hikâyenin ama asıl problem başka bir yerde. Kadının erkekten intikam alma hikâyesinin aslında “kadının sabrı ve erkeği yola getirmesi” gibi Yeşilçam’ın bolca benimsediği ve sonuçta “erkektir, yapar” anlayışını destekleyen bir yaklaşıma sahip olması önemli bir problem. Adamın terk ettiği karısının ikizine aşık olmasının karmaşıklığının ise üzerinde ayrıca durmak gerekiyor. Finaldeki açıklamanın (“Sana benzediği, seni hatırlattığı için…”) saçmalığı bir yana, intikamın kadının kocasını başkasına âşık etme yolu ile alınmasındaki tuhaflık da hiç umursanmıyor film tarafından. Dolayısı ile ne açıklamanın doğal olarak neden olacağı sorunun farkında senaryo ne de çarpık bir ilişkiyi aslında normal gösterdiğinin.
Erdoğan Engin’in özellikle romantik sahnelerdeki başarılı görüntülerinin veya “Filiz Akın’ın hayali”nin yavaş çekimle gösterildiği sahnede olduğu gibi ufak oyunların zenginleştirdiği filmde tüm oyuncu kadrosu da rollerinin hakkını vererek ve keyif alarak oynuyorlar. Özetle, sinemamızın 1970’li yıllardan gelen eğlenceli ve hatta parlak komedilerinden biri bu film.