Fransız yazar André Gide’in “nedensiz eylem” kavramını geliştirdiği ilk kitap. Burada kavramın karakterlerden birinin nedensiz işlediği bir cinayet üzerinden tartışılması söz konusu ama yazar sadece kötü eylemleri değil iyilikleri de bu tartışmasının kapsamına alıyor ve nedeni olmadan yapılan kötü eylemlerin suç olup olmadığını sorgulatıyor karakterleri aracılığı ile. Üstelik cinayetin karşısına nedeni olan büyük bir başka kötü eylemi, sahte Papa hikâyesi ile insanların soyulmasını koyduğu halde okuyucunun da bu sorgulamanın parçası olmasını sağlayabiliyor.
Kitaptaki eylemin sahibi Lafcadio belki de yazarın tercihi nedeni ile edebiyatın klasik karakterlerine dönüşmenin sınırında kalıyor ve diğer karakterlerin de çekici yanları nedeni ile hak ettiği kadar çok öne çıkamıyor ama pek çok farklı özellliği nedeni ile okuyucu için ciddi bir çekim kaynağı oluyor okuma eylemi boyunca. Onun yaptığı iyilikleri de, örneğin yanan bir evden bir çocuğu kurtarmasını tıpkı daha sonra işleyeceği cinayet gibi umursamazlıkla karşılamasını da yine okuyucuyu şaşırtacak biçimde aktarmayı başarıyor Gide. Kitapta din, bilim ve ateizm konuları da önemli bir yer tutuyor ve bir bilim adamının tam bir pozitivistlikten koyu bir dindarlığa ve oradan da tekrar pozitivizme savrulmasını “eğlenceli” bir şekilde anlatıyor bize. Bu değişimler bir parça ani oluyor inandırıcılık açısından belki ama özellikle küçük bir çocuğun saf dini inancından etkilenme sonucu gerçekleşen dönüşüm hayli etkileyici. Bu dönüşümler bir yandan da yazarın sıkı bir “Kilise” eleştirisi için fırsat olmuş görünüyor.
Yazım tekniği açısından da ilginç bir kitap bu. 1914 yılında yazılmış olmasına rağmen hayli modern bir biçimi var. Örneğin yazarın bazen anlatıcı kişiye dönüşmesi, karakterlerine seslenmesi gibi unsurlar romanı bildiğimiz klasiklerden uzaklaştırıyor. Bu farklı anlatım biçimi denemelerinin kitapta homojen bir şekilde dağılmadığını, örneğin Lafcadio ile Julius arasındaki ikincisinin yazmayı düşündüğü bir roman üzerinden konuştukları çok başarılı bölümün romanın diğer bölümlerinden hayli ayrıksı durduğunu da söylemek gerek. Gide’in kitabının bir başarısı da bu zaman zaman ortaya çıkan modern havanın karşısına bazen de tam tersi yönde ve ancak sıkı bir klasik eserde rastlayacağımız bir havayı çıkarabilmiş olması. Romanın İkinci Kitap-Birinci Bölümü’nde Fleurissoire karakterinin pis otel odalarında tahtakuruları ve sivrisineklerle yaşadığı maceraların anlatıldığı bölümün en iyi örneklerinden birini oluşturduğu yazarın kıvrak kalemi ve eğlenceli tasvirlerini, ve Tahsin Yücel’in keyif veren çevirisini de kitabın çekici öğeleri arasına eklemek gerek.
(“Les Caves du Vatican”)