Vera Cruz – Robert Aldrich (1954)

“Hiçbir işini şansa bırakma, hiç kimseye güvenme ve hiç kimseye iyilik yapma”

1866’da Meksika’nın imparatorluk ile yönetildiği zamanlarda geçen ve Amerikalı silahşörlerin de karıştığı bir “altınlar kimin olacak” hikâyesi.

Gary Cooper ve Burt Lancaster gibi iki yıldız ve usta oyuncu bu tarz filmlerin ustası Robert Aldrich’in yönetmenliğinde bir araya gelmiş ve kimi zaman eğlenceli anları da olan bu kovboy filminde başarılı bir iş çıkarmışlar. Cooper’ın daha efendi ve vicdan sahibi, Lancaster’ın ise daha kaba, alaycı ve bağımsız havalı iki silahşörü canlandırdığı filmde Lancaster karakterinin daha yüksek olan potansiyelini de kullanarak öne çıkmayı başarıyor. Sonuç olarak iyi bir ikili oluşturmuş bu filmde iki ünlü yıldız. İmparatorun zalimliğine karşı ayaklanan Meksika halkının bu çabasına silahşörlerimizin baştaki ilgisizliğini ve sadece paranın peşinde olmalarını senaryo finalde düzeltiyor elbette ve adalet yerini buluyor. Cooper’ın olduğu bir filmde onun vicdanın baskın çıkmasına ve genel olarak Amerikan sinemasının “halkları kurtaran beyaz kahramanlarına” burada da rastlamaya şaşırmamak gerekir şüphesiz.

Ernest Laszlo’nun usta görüntüleri eşliğinde anlatılan bu macerayı benzerlerinden farklı kılan iki temel unsur var; kahramanlarımızın para ile şerefli bir amaç arasında kalmaları ve filmin en eğlenceli anlarını da oluşturan “kim kiminle ve kime karşı” diye özetlenebilecek altını ele geçirme çabaları. Kontes ile iki silahşör arasında geçen ve kimin kime nasıl güveneceği tartışması üzerine keyifli anlar içeren sahne bu eğlence kısmının en bariz ve başarılı örneklerinden biri. Hikâyenin bu kısmı aslında filmin yaratıcılarının en çok odaklandığı yer ve bu anlamda filmi diğerlerinden farklı kılan para mı adalet mi tereddütünü geri plana atan ve halkın ayaklanmasını da sadece bir arka plan olarak kullanan bir biçim veriyor hikâyeye. Açılış ve kapanıştaki kırmızı büyük karakterli jenerikler filmin bir isyan veya direniş hikâyesini anlatmasından çok film boyunca dökülen kanlara referans veriyor olsa gerek. Bu dökülen kanların büyük bir kısmı de yerli halka ait ve bu kanları dökenlerin içinde kahramanlarımız da var, ve filmin bundan bir rahatsızlık duyması veya bunu bir ana tema haline getirmek gibi bir çabası yok. Ne tereddütler vurgulanıyor ne de kahramanlarımızın süreç boyunca yaptıkları tercihler sorgulanıyor. Kaldı ki tüm hikâyeyi altının yerine petrolü koyarak ve hikâyeyi günümüze taşıyarak düşünürsek gerçek hayattaki finallerin hiç de filmdeki gibi olmadığını çok rahat söyleyebiliriz. Dünyanın adaleti Amerikalıların vicdanına bırakılamayacak kadar önemli hatta kutsal bir konu olsa gerek.

Karşılıklı güven oyunları, altının şu ya da bu amaçla peşine düşenlerin çekişmesi, Lancaster’ın keyifli oyunu ve vicdan rahatlatan finali ile kesinlikle eğlenceli bir film. Filmin olmayan ve olmadığı için daha da kötü olan ideolojisini bir kenara koymak şartı ile. Aksi takdirde Birleşik Devletler’in son yüzyılda gerçekleştirdiği “adalet ve demokrasi” operasyonlarını düşünmeye başlayıp filmi unutabilirsiniz. Sonuçta “altın” ait olduğu halka gitmiyor bizim yaşadığımız dünyada.

(“İstiklâl Kahramanları”)

(Visited 226 times, 7 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir