“Nereye gitmemi istiyorsun? Ben sokakta yaşıyorum”
Amaçsız bir şekilde yaşayan 16 yaşındaki kaykaycı bir genç ile mutsuz ve kendisini kıstırılmış hisseden bir polisin ekonomik krizin vurduğu günümüz Atina’sında çakışan hikâyeleri.
Kriz nedeni ile sosyal temelleri sarsılmış bir toplum olarak yaşamaya çalışan Yunan halkından seçtikleri iki karakter ile yönetmenler Argyris Papadimitropoulos ve Jan Vogel kameralarını sokağa çıkararak sinema yapma tutkusunun bir şekilde mutlaka gerçekleştirilebileceğini kanıtlamışlar bu film aracılığı ile. Polisi canlandıran Ieronimos Kaletsanos hariç baş oyuncuları ilk filmlerinde oynayan amatör oyuncular ve kendi hayatlarından bir günü çeken kamera karşısında doğal oyunculukları ile filmin belgesel tadına katkıda bulunmuşlar. Sinemanın biraz da zor zamanların sanatı olduğunu ve zorluklardan yaratıcılık anlamında beslendiğini kanıtlayan film küçük hikâyesi ve gerçekçiliği ile etkileyebilir seyredenleri.
İspanyol yönetmen Carlos Saura dramatik anlamda en başarılı filmlerini henüz Franco diktatörlüğünün yoğun baskı ve sansürünün sürdüğü günlerde çekmişti. İspanya’nın demokrasiye geçmesinden sonra ise ağırlıklı olarak müzik ve dans odaklı filmlere yöneldi ve sanatçının sosyal açıdan güçlü ve dünya ile derdi olan filmlerini tam da baskı dönemlerinde üretmesi gerektiğinin sıkı bir örneği oldu dünya sineması için. Yunan sineması da birkaç yıldır süren krize rağmen pes etmiyor ve oldukça kısıtlı bütçeler ile söyleyecek sözü olan filmler üretmeye devam ediyor. Papadimitropoulos ve Vogel ikilisinin bu filmi ekonomik krizi doğrudan konu almıyor ama özellikle polis karakterinin yılgın ve mutsuz hayatından kimi anlarda ve bazı diyaloglarda krizin insanlar üzerindeki etkisini ima ediyor. Küçük bir evde, kendisini umursamayan kızı, aralarındaki sevginin kaybolmuş göründüğü eşi ve sürekli televizyon seyreden annesi ile yaşayan adam bir arkadaşı ile geçinmelerine yetmeyen maaşından dolayı sürekli bir iş kurmanın peşinde; üstelik herkesin iş yerlerini kapatmakta olduğu günlerde bu çabalarının anlamsız olduğuğunu bildikleri halde. Sinema tarihinin en mutsuz karakterlerinden biri polis Vasilis ve bıkmış ve yılmış bakışları ve özellikle duştaki sessiz anları ile bu karakter onun sıkışmışlığının benzerini yaşayan Yunan halkının büyük bir çoğunluğunun da ruh hallerinin tercümanı oluyor adeta. Babası ile arası bozuk olan, annesi hastanede yatan ve genellikle aralarındaki ilişkinin belirsiz bırakıldığı aile dostu bir kadının evinde kalan genç Haris ise tüm gününü kaykay arkadaşları ile geçiren ve tek derdi arkadaşları ile buluşmak ve kızlar ile zaman geçirmek gibi görünen bir “kayıp” karakter.
Gerçek bir olaydan esinlenen senaryo iki baş karakterini, polis vasilis ve genç Haris’i filmin son sahnesine kadar hiç bir araya getirmiyor ve adeta bağımsız iki ayrı hikâye anlatıyor gibi ilerliyor. Final sahnesindeki olayın oluş şekli kimi seyircileri tatmin etmeyebilir ama iki ana karakter toplumun belli kesimlerinin sembolü olarak görülürse tercihin özellikle bu şekilde belirlendiği söylenebilir. Çoğunlukla Haris’nin dinlediği müzikler olarak seyirciye yansıyan hızlı ritmli müziklerin de dikkat çekici olduğu filmde kimi sahneler bir parça uzatılmış görünüyor. Örneğin kaykay sahneleri sanki gereğinden fazla uzun gibi ama Haris ve diğer gençlerin boş, amaçsız ve parasız hayatlarının sadece kaykay, müzik ve kızlar ile dolu olduğu düşünülürse bunun altını çizmek istemiş olabilir filmin yaratıcıları. Filmin iki görüntü yönetmeni, Manu Tilinski ve yönetmenlerden de biri olan Vogel boş havuzdaki kaykay sahnesindeki çalışmaları ve Atina’dan yakaladıkları şehir görüntüleri örneğinde olduğu gibi başarılı bir iş çıkarmışlar.
El kamerası ile çekilen ve bu tercihin de katkıda bulunduğu bir belgesel havası taşıyan film farklı nesillerden iki karakteri anlatırken onların ortak yanlarını da ima ediyor aslında. Polis evli ve orta yaşlı biri olmanın da dozunu artırdığı bir mutsuzluk içinde sıkışıp kalmışken, genç Haris karakterinin hayatı da onunki kadar boş ve amaçsız ama gençliğinin verdiği enerji onu henüz gamsız bir hayatın içinde tutmaya devam ediyor gibi görünüyor. Film Haris’nin “büyüdüğünde” sahip olacağı hayatın bir örneği olarak Vasilis’nin hayatını gösteriyor demek de mümkün aslında.
Filmin eleştiriye açık olan yanı ise karakterlerinin çekici bir hikâyeye kaynaklık etmek için bir parça pasif görünmeleri. Bu da finale kadar hiç karşılaşmayan iki karakterin yaşadıklarını ilgi ile seyretmeyi zorlaştırıyor ve finalin etkisini de bir parça azaltıyor açıkçası. Biri taktığı kulaklıklar ile yaşadığı düzenin sıkıcılığından geçici de olsa kurtulmayı deneyen, diğeri ise tam da bu sıkıcılığın göbeğinde kendisini bulan iki karakterin biraz daha ilginç hale getirilmeyi hak eden hikâyesi, günümüz Yunan sinemasından ilgi çekebilecek ve çok düşük bir bütçe ile çekilerek sanatın her koşul altında yapılması gerektiğini kanıtlayan bir çalışma özet olarak.
(“Kayıp Gençlik”)