Winter’s Bone – Debra Granik (2010)

“Bakmam gereken iki çocuk ve bir de annem var. Babamı bulmam gerek!”

Ağır bir depresyon içindeki annesi ile iki küçük kardeşine bakmaya çalışan genç bir kadının ailesini ayakta tutabilmek için, uyuşturucu işine bulaşmış babasını bulmaya çalışmasının hikâyesi.

Daniel Woodrell’in aynı adlı romanından uyarlanan bir ABD yapımı. Senaryosunu Debra Granik ve Anne Rosellini’nin yazdığı filmin yönetmenliğini de Granik üstlenmiş. Uyarlama Senaryo, Kadın Oyuncu ve Yardımcı Erkek Oyuncu dallarında 4 Oscar ödülüne aday olan film Sundance’te de büyük ödülü kazanmıştı. Bunların ve diğer pek çok ödül ve adaylığın yanında filmin bir diğer özelliği de 1983 tarihli “The Dresser – Kostümcü” filminden sonra, Oscar’a aday gösterilen en düşük gişe gelirli yapım olması. Başroldeki Jennifer Lawrence’ın parlak performansına rağmen hikâyesi ve temposunun ticarî sinemanın gerekliliklerinden uzak olmasının neden olduğu bu düşük gelire rağmen film aslında hayli kazanç sağlamış yapımcılarına; yaklaşık 2 Milyon Dolar büyüklüğünde bir bütçe ile çekilen filmin gişe geliri 16 Milyon Dolar’ı aşmış çünkü. Woodrell’in eserlerinin çoğu gibi Missouri’nin Ozark bölgesinde geçen film bu yönü ile bir “derin Amerika” hikâyesi anlatıyor bize ve şehir hayatından (ve belki de “uygarlık”tan) uzak yaşayan insanları getiriyor karşımıza. Genç bir kadının bir sosyal düzene karşı tek başına direnmesini anlatan film, kadın karakterine odaklanması ve onun mücadelesini övmesi ile bir feminist eser olarak da görülebilir. Alışılan Amerikan filmlerinden biri değil bu ve gerçekçi hikâyesi ve karakterleri ile görülmeyi hak ediyor kesinlikle.

Marideth Sisco’nun seslendirdiği bir folk şarkısının eşlik ettiği görüntüler ile açılıyor film. Sisco filmin çekildiği tarihte altmış yaşını aşmış ve emekli hayatı süren bir eski gazeteci ve “part-time” müzisyen olarak tesadüfen keşfedilmiş çekimler için lokasyon arayan yapımcılar tarafından ve onu o kadar beğenmişler ki oynayacağı özel bir sahne yazılmış onun için. Açılışta “Missouri Waltz” şarkısını seslendiren Sisco kendisinin de yer aldığı sahne dışında kapanış jeneriklerine de eşlik ediyor sesi ile. Onun varlığı, sesi ve şarkıları sadece kendi çekicilikleri nedeni ile değil, aynı zamanda filmi farklı kılan atmosferinin iyi birer örneği nedeni ile de önem taşıyorlar. “Yerel” bir hikâye anlatan filmin bu yerelliği bir marjinal unsur olarak değil de, bir gerçekliğin doğal bir unsuru olarak kullanması çok doğru bir tercih olmuş. Oyuncuların bir kısmının çekimlerin yaşadığı yerde yaşayan insanlardan seçilmesinin de desteklediği bu tercih filme anlatım biçimi olarak değil ama içerik olarak bir belgesel gerçekliği kazandırmış.

Film dünya ile ilişkisini kesmiş annesine ve biri 6, diğeri 12 yaşında olan iki kardeşine bakmaya çalışan 17 yaşındaki bir genç kadının oturdukları evi ve araziyi kaybetmemek için, kefaletle serbest bırakılan ama duruşmasına gitmeyen babasını bulmaya çalışmasını anlatıyor. Hem baba hem de etrafta oturan yakın ve uzak akrabalar çeşitli suçlara ve uyuşturucuya bulaşmış; kaba, sert ve asosyal görünen bireyler bunlar ve genç kadına bu arayışında yardımcı olmak yerine onun hayatını zorlaştırıyorlar genelde. Senaryo babaya ne olduğu ile ilgili gizemi yavaş yavaş açarken bu gizem öğesini o denli doğal kılıyor ki fark etmeden geriliyorsunuz ve filmin çok beğenilen sandal sahnesinde doruğa çıkan bir şekilde etkileniyorsunuz seyrettiklerinizden. Filmin belki de ana başarılarından biri anlattığı hikâyenin sertliğine rağmen bir karamsarlığın içinde kaybolmaması; bunu sağlayan ise hem genç kadının sadece abla değil, aynı zamanda anne ve baba rolünü de üstlendiği kendi mücadelesi hem de hikâyeye akıllıca ve kendi hayatları da olacak şekilde yerleştirilmiş “iyi” karakterler. En sertinden bir hayatın içinde bile bir dayanışma ruhunun ve yardımlaşmanın yaşayabileceğini göstermesi ile umut da veren bir film bu.

Adını ABD’nin doğusundaki Appalachia bölgesinde kullanılan ve asla pes etmeden arayışını sürdüren birisini ifade eden bir sözden alıyor film. Genç kadının işte bu asla vazgeçmediği arayışını anlatan hikâyenin görüntü yönetmenliğini üstlenen ve yönetmen Debra Granik’in tüm filmlerinde çalışmış olan Michael McDonough’un soluk renkli görüntüleri hikâyeye yakışan bir yarı-karanlık yaratırken, her türlü süsten ve “çekici” karelerden özenle uzak duruyor. Bu yarı-karanlığı aydınlatan iki oyunculuk gösterisi var filmde: Genç kadını oynayan Jennifer Lawrence ve amcası rolündeki John Hawkes. Her iki oyuncu da filmin hedefini çok iyi anlamışlar ve her türlü süsten arınmış, karakterlerinin tüm ruh hallerini ve duygularını içselleştirmiş ve gerçekliğinden bir an bile kuşku duymayacağınız performanslar sunuyorlar hikâye boyunca.

Yoksulluğun hüküm sürdüğü ve insanların çıkışsızlık içinde hissettikleri bir toplumu gösteriyor bize film ve bu bağlamda gerçek bir askerin rol aldığı askerlik başvurusu sahnesi, gençlerin ordudan veya hikâyedeki yetişkin karakterlerin yolundan giderek suça bulaşmaktan başka bir yolları olmadığını söylüyor. “Olumlu” finali, genç kadının yetiştireceği iki kardeşinin geleceği konusunda düşündüğünüzde bir parça kararıyor ve bu dürüst filmin anlattığı hikâyeyi daha da gerçekçi kılıyor. Kolayca bir aksiyona, altı kalın bir şekilde çizilen bir gerilim hikâyesine dönüşebilecek filmi yönetmen Debra Granik tüm bu tuzaklardan sıyrılarak bir gerçekçi “yolculuk ve arayış” hikâyesine dönüştürmeyi başarıyor.

(“Gerçeğin Parçaları”)

(Visited 230 times, 2 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir