“Sezgisi olmazsa orman hayvanı sağ kalmaz”
Tuzağa düşürülen bir kiralık katilin intikam hikâyesi.
Türk sinemasının ilk büyük ustalarından Lütfi Akad’ın 1972 tarihli bu filmi Graham Greene’in 1936 tarihli “This Gun for Hire” adlı romanından Selim İleri tarafından senaryolaştırılan bir çalışma. Akad’ın en iyileri arasında olmasa da film büyük ustanın dokunuşundan izler taşıyan ve çeşitli özellikleri ile Türk sinemasının klasik anlayışından uzakta duran bir eser ve üzerinden geçen kırk yılın ardından bir şekilde taze kalmayı başarmış görünüyor. Greene’in romanı 1942’de Frank Tuttle tarafından da sinemaya uyarlanmış ve ortaya sinemanın başarılı kara filmlerinden biri çıkmıştı. Akad’ın filmi belki o denli “kara” görünmüyor ama kimi ayrıksı özellikleri ile dikkat çekmeyi başarıyor.
80’lere kadar Türk sinemasının yabancı edebiyat ve sinema eserlerinden telif haklarını hiç umursamadan esinlenmesi doğal bir durumdu. Bu film de jenerikte belirtmeye gerek duymadan Greene’in romanını ve hikâye boyunca başta “Godfather” filminden alınanlar olmak üzere kimi yabancı film müziklerini çekinmeden kullanıyor. Klasik Yeşilçam sinemasının bu doğal alışkanlıkları bir kenara bırakılırsa filmin yaratıcılarının takdir edilmesi gereken pek çok yönü var. Yaratıcıları deyince de öncelikle yönetmen Akad’a eşlik eden, yapımcı Hürrem Erman ve görüntü yönetmeni Gani Turanlı’dan da söz etmek gerek. Gelin-Düğün-Diyet üçlemesini Türk sinemasına armağan eden bu üçlü sadece bu filmler ile bile sinema tarihimizin müstesna bir yerini hak etmiş olan isimler. Akad’ın biyografisi “Işıkla Karanlık Arasında” kitabında anlattığına göre Hürrem Erman’ın ondan bir Cüneyt Arkın filmi çekmesini istemesi ile başlamış filmin macerası. Akad kitapta filmi anlatırken Arkın’ın oyun gücüne özel bir yer veriyor ve filmdeki başarılı bölümlerinden biri olan kiralık katilin kendi vücudundan kurşun çıkarma sahnesindeki oyunculuğunu nefes almadan izlediğini yazıyor. Gani Turanlı’ya da özel övgüleri var yönetmenin bu film için.
Akad’ın her filmine, Orhan Gencebay ile çektiği “Bir Teselli Ver” filmine bile, gösterdiği özen ve işini yaparken eserine öncelikle kendisinin saygı duymasının izleri bu filmde de bolca var. O dönem sinemamızda eşine az rastlanır bir şekilde çekimlerin ağırlıklı olarak dış mekanlarda yapılması, Arkın’ın sinemamızın jönlerinin pek yapmadığı bir şeyi yaparak bir kötü kahramana hayat vermesi ve belki de kahramanın bu olumsuzluğundan da kaynaklanan bir tercih ile kameranın genellikle genel planlar ile çalışarak bir özdeşleşme havasından uzak durması örneğin, Akad’ın doğal sinema duygusunun sonuçları olarak görünüyor. Arkın’ın bu kötü kahramanlığı aslında epey cüretkâr bir tercih oyuncu için. Hırpaladığı bir emlakçının kalp krizi geçirip ölmesi veya masum bir yaşlı kadına silah çekmesi bir yana karakterinin eninde sonunda bir kiralık katil olması kendi başına yeterli, kahramanın kötülüğünü açıklamak için. Arkın’ın film boyunca oldukça az konuşması bile, kötülüğünü doğrulamak için senaryoya yedirilmiş gibi görünen “Godfather” filminin müziği eşliğinde çocukluğun anlatılması gibi gereksiz anlar bir yana bırakılırsa, filmin farklılığının bir göstergesi.
Adının “Yalnız Kurt” olması da yadırganmayacak bu film, yaşadıklarının sonucunda güven ve hatta vicdan duygusunu yitirmiş görünen bir adamın karanlık hikâyesini eli yüzü hayli düzgün bir şekilde anlatmayı başaran bir çalışma özetle. Ahmet Mekin’den Yıldırım Önal ve Kerem Yılmazer’e sinemamızın güçlü oyuncularının da yer aldığı film Yeşilçam’ın kayda değer çalışmalarından.