“Ben hiç uyumam ama sessizce yatıp hiç gözümü açmayabilirim”
“Gerçek” bir çocuğa dönüşmeye çalışan bir robot çocuğun hikâyesi.
Steven Speilberg’den Kubrrick’in bir projesine dayanarak çektiği ve ona adadığı bir dram ağırlıklı bilim kurgu filmi. Küresel ısınmanın felaketine uğramış bir dünyada geçen filmde tüketmedikleri için ucuz kaynak olan robotların her yerde kullanıldığı hatta çocuk sevgisini bile gidermek üzere tasarlandıkları bir toplum anlatılıyor ve bu hikâye gözü yaşlı bir drama da kaynaklık ediyor.
Kendisinden çok akla getirdikleri önemli olan veya bir başka deyişle ne anlattığı nasıl anlattığından daha önemli olan filmlerden biri. Süresi bir parça gereğinden fazla uzun tutulmuş bu film sona ermeden çok önce “neden severiz” veya “sevgimizi neden ve kime veririz” gibi sorular üzerine düşünmeye başlamanız ya da çok daha kritik bir soru olan “sevilmeyi ne zaman hak ederiz” üzerine biraz da çekinerek akıl yürütmeye başlamanız mümkün. Filmin yaratıcılarının amaçları içinde bu hedef ne kadar yer alıyordu bilinmez ama bilim kurgu olarak aynı kategorideki başyapıtların gerisinde kalan bu filmde dramın bilim kurgunun çok önünde olduğu rahatça söylenebilir.
Gerçek bir çocuğa dönüşerek annesinin sevgisini elde etmeye çalışan bir çocuğun hüznü veya bir başka deyişle trajedisi elbette güçlü bir konu ve burada da filmi ayakta tutan bu ama senaryodaki eksiklikleri tamamen kapattığı söylenemez bu durumun.”Hiç değişmeyen bir güzel resim” gibi kalacak ve sizi sevmeye programlanmış bir çocuk başta sevimli bir fikir gibi görünebilir ama bu tür bir ilişkide asıl güzelliği yaratanın sizi koşulsuz seven bir çocuk değil, sevmeyi ve sevilmeyi birlikte keşfedeceğiniz bir bireyin büyüme süreci olduğunu robot çocuğu tasarlayan bilim adamlarının atlamış olması veya sorun yaşamaya başlayan ailenin bu sorunla ilgili olarak firmaya hiç danışmaması ciddi eksiklikler. Projelerinin sosyal ve psikolojik boyutlarını bu derece ihmal eden ve filmde hiç de sevimsiz resmedilmeyen bilim adamları pek de inandırıcı durmuyorlar doğrusu. Bakıcıya ihtiyaç duymadan yetiştirebileceğiniz daha doğrusu sahip olabileceğiniz bir çocuk fikri yine de cazip elbette. Hangi cinse hitap ederse etsin bir aşk robotu da aynı derecede çekici olabilir.
Metal müziğin ana akım sinemanın yaratıcılarının elinden çektiği de ayrı bir konu, burada dikkati çeken. Dünyadaki zalimliklere neden olanlar içinde metal müzik dinleyen var mıdır bilmiyorum ama sinema bu müzik türünü bu filmde de olduğu gibi vahşet ile paralel bir anlamda kullanmaya devam ediyor. Bu müziğin yer aldığı “et fuarı” bölümünün gereğinden fazla uzatılmış olması da ayrı bir problem.
Kendisinin değil anlatmaya soyunduğu kavramların üzerinden ve örneğin robotlar yerine insanları ve insan yerine de Tanrı’yı koyarak da değerlendirilebilecek, sevimliliği ve oyunu ile Haley Joel Osment’in dikkat çektiği (şehir efsanesi robot çocuğun göz kırpmamasının onun fikri olduğunu söyler ama nedense aklına bu mantıkla nefes alan bir insan gibi göğsünün inip kalkmasına da gerek olmadığı gelmemiş) ve uygun gününüzde iseniz göz yaşlarınızı döktürmeye aday bir film. Formunun zirvesinde olmasa da bir Spielberg filmi sonuçta. Büyütmeden, fazla önemsemeden de olsa seyredilebilir.
(“Yapay Zekâ”)