Alice in Wonderland – Tim Burton (2010)

“Bu benim rüyam olduğuna göre, nasıl yanlış Alice olabilirim?”

Charles Lutwidge Dodgson’ın Lewis Carroll adı altında yazdığı iki ayrı klasik romanından uyarlanan bir “Alice Harikalar Diyarında” hikâyesi.

3 boyutlu gösterim dahil teknolojinin geldiği son noktayı gösteren tüm imkânların büyük bir beceri ile kullanıldığı bir film. Tim Burton’ın ve tüm ekibin zaman zaman gerçekten inanılmaz bir etkileyiciliğe ulaşan sınırsız hayal güçlerinin çok parlak bir örneği olan film bu türe düşkün olanlar için kuşkusuz çok keyifli anlar yaşatacaktır.

Görsel efektler, tüm kostüm ve set tasarımları gerçekten göz alıcı bir düzeydeler. Animasyon ile canlı oyuncuların birlikte yer aldığı filmde insanın hayal gücünün ulaştığı noktanın sayısız örneği yer alıyor. Alice’in delikten düşme sahnesi, irili ufaklı tüm yaratıklar ve özellikle Cheshire kedisi, ve sonlardaki tüm savaş sahneleri ve oradaki küçük kırmızı yaratıklar tüm takdirleri toplayacak bir kalite ile yaratılmışlar. Filmin bu anlamda topladığı teknik ve artistik puanlar çok yüksek ve bu tür filmlere uzak duranları bile etkileyecek düzeyde. Peki ya sinema, has bir sinema duygusu geçiyor mu seyirciye? Orası filmin zayıf noktası işte, eğer sinemayı sadece bir gösteri sanatı veya bir görsel oyun olarak görmüyorsanız.

Çocuklara ve çocuk ruhlulara hitap eden bu filmde roman(lar)ın büyüklere de hitap eden içeriği tamamen ortadan kaybolmuş ve filmin yaratıcıları kendilerini ellerindeki oyuncakların muhteşem görselliğine kaptırmış gibi görünüyorlar. Ünlüler ile dolu zengin bir kadro bir film için genellikle bir riski işaret eder ve “büyük”, “tasarlanmış”, “cilalanmış” bir sonucu doğurur çoğunlukla. Bu film de benzer bir sonuca sahip. Tüm o karakter geçidinin içinde Tweedledee/Tweedledum karakterleri ve oyuncular içinde de kırmızı kraliçe rolündeki Helena-Bonham Carter benim favorilerim oldu. Sonuç olarak görselliğin içeriği ezip geçtiği, muhteşem bir tasarım ve teknoloji eseri karşımızdaki.

Son bir not: Yaratıcıları ne der bilmem ama “beyaz kraliçenin” fazlası ile hijyen görünen şımarık new-age tarzı yerine “kırmızı kraliçenin” canlı ve öfkeli rock tarzını tercih ederim. Eğer orada bir harikalar dünyası var ise, o dünyanın soğuk ve füzyon yemekler gibi bir tadı olduğuna emin olduğum beyaz kraliçenin dünyası olmadığı açık.

(“Alis Harikalar Diyarında”)

(Visited 163 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir