Sonnenallee – Leander Haußmann (1999)

“Hayatımın en güzel yıllarıydı. Çünkü genç ve aşıktım…”

Bir ucu Doğu diğer ucu Batı Almanya’ya ait olan bir caddenin Doğu tarafındaki gençlerin 70’li yılların başındaki hikâyesi.

Doğu Alman kökenli yönetmen Leander Haußmann’ın bu ilk sinema filmi dünya tarihinin en tuhaf olaylarından birini, bir şehrin duvar ile ortasından ikiye bölünmesinin yarattığı durumu, politik göndermeleri de olsa ağırlıklı olarak gençlik, büyümek veya daha doğru bir özetle yasaklarla büyüyen gençlik üzerine odaklanarak ve komedi yanı ağır basan anlatımı ile aktaran bir film. Bir parça fazla göze batan sevimlilik çabası bazen rahatsız edebilir ama film herhangi bir doğrudan eleştiri içine girmeden iki tarafın da komik durumlarını anlatmaya soyunuyor. Bu “tarafsızlık” bile “kazanan” tarafı tatmin etmemiş olmalı ki örneğin Der Speigel dergisi filmi Doğu Almanya’nın gerçeklerini yumuşatmakla eleştirmiş.

Yönetmeninden senaristlerine ve oyuncularına kadar filmin Doğu Alman kökenlilerin üretimi olduğunu belirtmek gerekli öncelikle. Bu da filmin samimiyetinde kendisini göstermiş görünüyor. Sonuçta içeriden bir bakışla üretilen mizah her zaman daha gerçekçi ve elle tutulur oluyor ve dışarıdan bakışın zaman zaman düşebildiği hor gören/tepeden bakışın soğukluğundan da muaf oluyor. Tıpkı filmde sınırın Batı yanında özel olarak inşa edilen yüksek seyir noktalarından Doğu’daki “Kardeşleri” ile dalga geçen Batı Almanyalıların bakışı gibi. Sınır kapısının hemen yanı başında yaşayan gençlerin yaş olarak da erişkinliğin sınırında olması filme iki taraf arasında kalma üzerine bir şeyler söyleme fırsatı veriyor. Batı ile Doğu ve çocukluk ile gençlik arasında sıkışan gençlerin sevimliliğe fazlası ile sığınmış görünen hikâyesinde hemen tüm genç oyuncuların ama özellikle Micha rolündeki Alexander Scheer ve Rolling Stones hayranı arkadaşı Wuschel rolündeki Robert Stadbloer’in oyunları ile öne çıktığını söylemek gerek. Batı’dan Doğu tarafına kaçak olarak getirilen naylon çoraptan kahveye pek çok tüketim malının yanında Batılı rock gruplarının plakları filmin müzik bandını da oluşturarak hikâyede hayli önemli bir yer tutuyor ve örneğin bir karaborsacıdan alınan sahte Rolling Stones albümünün yarattığı hayal kırıklığı sahnesinin çarpıcılığı gibi bölümlere de kaynaklık ediyor.

Düzenin her iki tarafındaki saçmalıkları komediye dönüştüren film hikâyesinin geçtiği yer olarak elbette komedisinin çoğunluğunu Doğu tarafı üzerinden üretiyor ama pahalı arabaları ile Doğu tarafında hava atan Batı Almanya’lı gencin gerçek kimliğinin ortaya çıkmasında olduğu gibi diğer tarafın zenginliğine de dokundurmayı unutmuyor. Yoldan çıkan parti sahnesi gibi keyifli anları da olan film yine de çok da üst bir düzeye oturtamıyor kendisini ve bunda da temel iki neden var: İlki işte o sevimli olma çabası ve buna örnek olan finaldeki sınıra doğru dans ederek yürüme sahnesi gibi sevimli ama kilişe kimi anları, diğeri ise polis tiplemesinde olduğu gibi yine bir takım klişelere fazlaca yaslanması. Özetle, fazla bir beklenti olmadan keyifle seyredilebilecek ve Almanların klasik kaba mizahından uzak durması ile dikkat çeken bu film seyredildikten sonra “Exile on Main Street” albümüne ve örneğin o albümdeki “Tumbling Dice” şarkısına kulak verilmeli.

(“Sun Alley” – “Güneşli Yol”)

(Visited 134 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir