Polisse – Maïwenn (2011)

“Yaptığımız iş dünyayı değiştirmeye yaramıyor, ama boğazım düğümleniyor, içim parçalanıyor, dayanamıyorum”

Paris’te çocuklara karşı işlenen suçları araştırmakla görevli bir bölümde çalışan polislerin ve onların hayatını fotoğraflayan bir gazetecinin hikâyesi.

Fransız oyuncu ve yönetmen Maïwenn’in bu üçüncü uzun metrajlı çalışması Cannes’da Altın Palmiye için yarışıp Jüri Ödülü’nü kazanmış bir film. İlk iki filminin senaryosunu da yazan bu genç ve yetenekli sanatçı bu eserinin senaryosunu ise tıpkı kendisi gibi filmde rol de alan Emmanuelle Bercot ile birlikte oluşturmuş. Çok kalabalık ve kelimenin tam anlamı ile gerçek bir takım oyunu veren ünlü oyuncuları, çocukların suistimali gibi netameli bir konuyu ele alması ve kalabalık kadroyu disiplinli bir kaos içinde karşımıza getiren mizansen ve kurgusu ile önemli bir film bu. Buna karşılık, senaryonun işlenen suçların korkunçluğunu ve yetişkinlerin çocuklara (hata bazen gerçekten sevdikleri çocuklara) neler yapabileceğini anlatmakla bu suçlarla uğraşan bireylerin ruh hallerini ve hatta yaptıkları zor işle her zaman da bağlantılı gibi görünmeyen özel hayatlarını anlatmak arasında bir seçim yapmamanın da sıkıntılarını taşıyor bu çalışma ve zaman zaman bir trajediden hemen sonra bir romantizmin veya hatta bir kahkahanın kucağına bırakabiliyor sizi. Bu temel problemine rağmen, özellikle tüm o kalabalık oyuncu kadrosuna aşina oldukça ve her bir karakterin derdini anladıkça iyice ısınacağınız ve kesinlikle çok çarpıcı finali ile beğeneceğiniz bir film bu.

Fransız polis gücü içindeki ilgili birimin gerçek hayatta karşılaştığı suçlardan esinlenen hikâye, bu suçları ve “kahramanlarını” ele almakla yetinmeyip, polislerin her birini de özel hayatları, ilişkileri ve üstlendikleri zor görevlerle nasıl baş etmeye çalıştıkları ile getiriyor önümüze. Karşı karşıya kaldıkları çirkin suçlarla bir travmaya kapılmadan mücadele etmek ve bu suçların yarattığı travmalarla belki de ömür boyu boğuşacak çocuklara destek olmak bu karakterler ve aslında seyirci için yeterince güçlü bir konu. Ne var ki senaryo bu zaten hayli güçlü olan konuya bir de tüm o polislerin özel hayatlarını ve bazıları birbiri ile çakışan problemlerini de yerleştiriyor ve bu nedenle de iki saati aşan süresine rağmen hikâyesinin yapısını sağlam bir şekilde inşa edemiyor. Edemiyor çünkü görüntüler çocuklardan polislere, oradan suçlulara, sonra tekrar çocuklara vs. atlayıp durdukça bir türlü sağlam bir hikâye izlediğiniz hissine kapılamıyorsunuz ve zaman zaman bu polisleri anlatan bir televizyon dizisinin tüm bir sezonunun özetini ya da daha yumuşak bir deyişle söylersek, bu dizinin uzun bir pilot bölümünü seyrettiğiniz hissine kapılıyorsunuz. Bu kusuruna rağmen tüm bu farklı hikâyelerin, temaların vs. her birini kendi içinde izlemeye değer ve bazılarını da hayli etkileyici kılmayı başardığını söylemek gerekiyor Maïwenn’in. Sorun tüm bunların tek bir filmde toplanması ve yönetmenin kendisinin oynadığı gazeteci karakterinin amaçlandığının aksine polislerin kendilerinin bir yansımasını görebilecekleri bir ayna rolüne büründürülememesinin bir örneği olduğu senaryodaki kimi fazlalıklar.

Ağırlıklı olarak pedofili suçlarının kurbanları ve failleri geliyor karşımıza hikâye boyunca ve bu suçların hiçbiri birkaç dakikadan uzun süren bir sahnenin konusu olmuyor. Adeta senaristler işte kahramanlarımız böyle suçlarla uğraşıyor demek için peş peşe birtakım örnekler getiriyorlar önümüze. Belki konunun rahatsız ediciliği onları bu tercihe yönlendirmiş ve açıkçası bu suçların hikâyelerinin daha fazla detaylandırlıması oldukça rahatsız edici olabilirdi. Ne var ki film bu hali ile de böylesine önemli bir konunun diğer konular arasında zaman zaman kaynayıp gitmesine sahne olmuş. Hatta kişisel olarak çok rahatsız edici ve yanlış bulduğum bir sahneyi açıklayan da belki bu durum. Elinden aldıkları akıllı telefonu geri alabilmek için erkek çocuklara oral seks yapan küçük bir kızın “saflığı” ile eğleniyor polislerimiz hayli uzatılmış bir şekilde ve bu sahnede kızın bir dizüstü bilgisayar için neler yapabileceği esprisi bile yapılırken, sıradan bir suçun saf bir kurbanı ile konuşuyor gibi davranıyorlar. Filmimiz bize onların her gün karşı karşıya kaldıkları bu tür suçlar karşısında belki artık o denli etkilenmiyor olduklarını söylemeye ve aslında bunun da ne kadar korkunç olduğunu söylemeye çalışıyor ama ne sahnenin havası bunu doğruluyor ne de polislerimizin ne kadar derinden etkilendiklerini gösteren diğer sahnelerle uyum içinde olur bu yorum.

Aşk, seks, ilişkiler, bürokrasi, ebeveynlik, bağlılık, ihanet ve çocuklara karşı işlenen en çirkin suçlar… Tüm bunlar farklı farklı karakterler üzerinden anlatılırken, film üzerinde daha fazla durabilse seyirciyi yüreğinden sarsabilecek anları ve karakterleri de kısa tutmak zorunda kalıyor. Örneğin kızının sözleri üzerine kocasının çocuğunu taciz ettiğinden şüphelenmeye başlayan kadının bakışları, işlediği suçu bir hak gibi gören bir adamın rahatlığı veya suçunun korkunçluğunun farkında olan ama kendisine engel olamayan bir adamın zavallı hali gerçekten çok etkileyici. Ne var ki işte bu anlardan hemen sonra polislerimizden birinin özel hayatından bir ana tanık olmak veya polislerin birbiri ile eğlenmesini veya çatışmasına tanık olmak bu anların etkisini zayıflatıyor. Buna karşılık filmin özellikle kalabalık sahnelerdeki ustalıklı kurgusunu ve kimi sahnelerde de yönetmen Maïwenn’in becerisini atlamamak gerekiyor. Bir kamp alanındaki baskın sahnesi, tüm sadeliği ile trajik finali veya tecavüze uğradığı için kürtaj olan bir kızla ilgili sahne gibi anlardan etkilenmemek imkânsız kesinlikle. Yönetmenin gerçekçiliği ile belgesele yaklaştığı ve başta yine o baskın sahnesi olmak üzere pek çok sahne de alkışı hak ediyor. Buna karşılık yine hayli başarılı çekilmiş gece kulübündeki eğlenme sahnesi ise filmden tamamen çıkarılmasının nerede ise hiçbir sakınca yaratmayacağı ve gereksiz uzatılmış bir bölüm olarak dikkat çekiyor.

Her biri güçlü yan hikâyeleri, çok iyi çizilmiş karakterleri ve yine çok iyi yazılmış diyalogları ile bu film yönetmenin ve senaristlerin olduğu kadar oyuncuların da filmi. Fransız sinemasının rollerine de çok iyi uyum göstermiş pek çok oyuncusu döktürüp duruyor hikâye boyunca. Öyle ki sadece onların bu müthiş takım oyununa tanık olmak bile filmi başlı başına seyri zorunlu eserler arasına sokabilir. Tek tek bu oyuncuları öne çıkarmanın gereği yok bu çok başarılı takım oyunun karşısında ve zaten pek çok oyuncusu da farklı ödüllerin sahipleri olmuşlar performansları ile. Her bir oyuncuyu rolleri ile çok doğru bir şekilde ilişkilendiren oyuncu seçiminden dolayı filmin yaratıcılarını ayrıca alkışlamak gerekiyor. Adını çocukların dili ile “Polisse” olarak belirleyen filmin onların korkunç hikâyelerinin yanına başka hikâyeleri koymasını eleştirebileceğimiz ama sonuçta ne olursa olsun etkileyici olmayı başaran bir çalışma bu.

(“Polis”)

(Visited 115 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir