“Yazı tura atalım; yazı gelirse ben Alceste olacağım, tura gelirse sen”
Moliére’in “Le Misanthrope – Adamcıl” adlı eserini sahneye koymak isteyen ünlü bir oyuncunun oyunda yer almaya ikna etmek için eski bir oyuncu arkadaşını ziyaretinin hikâyesi.
Yönetmen Philippe Le Guay ve oyuncu Fabrice Luchini’in birlikte çalıştıkları bir önceki filmleri “Les Femmes du 6e étage – 6. Kattaki Kadınlar” sırasındaki sohbetlerinden ilk fikri ortaya çıkan ve Guay’in Emmanuel Carrére’in katkıları ile senaryosunu yazdığı film öncelikle ve özellikle Moliére’in ve onun “Le Misanthrope – Adamcıl” adlı oyununun hayranları için cazip olabilir gibi görünse de, geri kalanlar için de çekici yanları olabilecek hoş ve zarif bir film. Lambert Wilson ve Fabrice Luchini’nin canlandırdığı iki oyuncunun oyunun iki önemli karakteri olan Alceste ve Philinte rollerini prova ettikleri, oyun üzerine tartıştıkları ve oyundaki kimi öğelere ve elbette prova ettikleri iki karaktere göndermelerle dolu birkaç gününü anlatan film belki yeterince güçlü görünmüyor ve Moliére’in gerçek bir klasik olan oyununun çekiciliğinden yeterince esinlenebilmiş değil sanki ama yine de sanat ve hayat, eski ve yeni karşılaştırmaları ile ilgili çağrışımları ve egoların çatışmasından doğan keyifli anları ile ilgiyi hak ediyor.
Moliére’in ilk kez 1666’da sahnelenen oyunu bugün Fransız sanatının tartışılmaz klasiklerinden biri olarak kabul edilen bir çalışma. Aristokrasinin ikiyüzlülüğü ve insanların doğalarındaki zayıflıklara odaklanan bu oyun filmimizin kaynağını oluşturuyor. Oynadığı ve çok ilgi gören televizyon dizisinin üzerinde bıraktığı imajdan kurtulmak isteyen bir yıldız oyuncu (Lambert Wilson), yıllar önce oyunculuğu bırakmış arkadaşını (Fabrice Luchini) oyunda rol almaya ikna etmek için onun yaşadığı adaya gelir. İkili arasındaki ilk çatışma oyunun asıl kahramanı olan Alceste karakterini kimin oynayacağı üzerinden başlar ve her ikisinin de egoları yüksek olan bu iki oyuncu hikâyemiz boyunca çatışıp dururlar. Guay’in senaryosu bu asıl hikâyeye filme sıcaklık da katan bir küçük aşk hikâyesi, porno film oyuncusu bir genç kadın ve taksi şöförü gibi karakterler katarak filmine dinamizm ve çekicilik katmış ve bu öğeleri çoğunlukla hikâyenin kimi temalarının parçası yapmayı da başarmış görünüyor. Fransa’nın Île de Ré adlı adasında çekilen ve bölgenin sakin ve sessiz güzelliğini zarif biçimde kullanan film temel olarak iki oyuncunun karşılıklı performansları üzerinden ilerliyor. Wilson canlandırdığı soap opera oyuncusuna uygun bir üslupla üzerine düşeni yapıyor ve karakterine zariflik katıyor ama filmin asıl yıldızı Luchini oluyor. Kendisine önerilen rolü başta kesinlikle ret eden, sonra yavaş yavaş yükselen egosu ile role asılmaya başlayan eski oyuncu karakterini küçük bir komedi de katarak keyifle oynuyor ve seyredene de keyif veriyor.
Jorge Arriagada’nın filmin özellikle dış sahnelerdeki uçarı mizahına renk katan müziği ve Jean Claude Larrieu’nun yine özellikle dış mekanlardaki yalın ve zarif çekimleri ile ayrıca bir çekiciliği olan filmde İtalyan Jimmy Fontana’nın hoş bir sahneye eşlik eden 1965 tarihli “Il Mondo” ve Fransız Yves Montand’ın kapanışa doğru dinlediğimiz 1968 tarihli “La Bicyclette” şarkıları da hem yaşattıkları nostalji ile hem de hikâyenin atmosferine uygunlukları ile dikkat çekiyor. Filmin bu çekici yanlarının dışında kimi yetersizlikleri de var ki bunların içinde en önemli olanı eleştirilerinin yeterince güçlü olmaması. Eski ile yeninin karşılaştırılması örneğin, kullanılan araçlar da dahil olmak üzere çok fazla ikna edici değil maalesef. Oyunun ve oyunculuğun odak noktalarından biri olduğu filmde iki oyuncunun oyunu yaratırken harcadıkları çaba ile porno filmlerde oynayan genç kadının kıyaslanması fazlası ile kolaya kaçan bir şekilde yapılıyor. Buna bağlı olarak aynı kadının ikilinin prova yaptığı eve geldiği sahne de hikâyeye bir şey katmadığı gibi biraz üstünkörü yazılmış gibi duruyor. Ayrıca komedisinin her zaman güçlü olmaması ve filmden alınacak keyifin Moliére’in oyununu bilmekle doğru oranda artacak olması da filmin lehine noktalar değil.
Ülkesi Fransa’da Victor Hugo ve Charles Baudelaire gibi ünlü isimlerin eserlerini sahnelerde canlı seslendirmesi ile de sevilen bir isim olan Luchini ile Lambert Wilson arasındaki ikili sahneleri ile, özellikle oyundan bölümlerin provasını yaptıkları sahneleri ile edebiyat severleri, elbette öncelikle bu Fransız klasiğine aşina olanları, ayrıca mutlu edebilecek olan film oyun ile filmimiz arasındaki göndermeleri ile de önemli bir çalışma aslında. Yönetmen Philippe Le Guay’in kendisini bir parça geri planda tutarak oyuncuların performanslarını öne çıkaran mizansen anlayışının da renklendirdiği film ilgiyi hak eden bir çalışma özet olarak.
(“Bicycling with Molière” – “Alceste’le Bisiklete Binmek”)