Calvary – John Michael McDonagh (2014)

calvary“Günahlarla ilgili çok fazla konuşuluyor ama erdemlerden yeterince bahsedilmiyor”

Bir adamın, günah çıkarma sırasında, kendisini bir hafta sonra öldüreceğini söylediği bir rahibin etrafındaki kötülüklerle baş etmeye çalışmasının hikâyesi.

İrlandalı/İngiliz sinemacı John Michael McDonagh’ın yazdığı ve yönettiği film, sanatçının 2011 tarihli ilk çalışması olan ve çok beğenilen “The Guard” filminden sonra çektiği ve “İntihar Üçlemesi” adını verdiği serinin de ikinci çalışması. Deniz kıyısında ve muhteşem bir doğası olan bir İrlanda kasabasında geçen filmde, görevini yapmaya çalışan ama sanki yaptığı işin artık bir anlam ifade etmez göründüğü bir rahibin ilk sahnede tanık olduğumuz ölüm tehdidinden sonra görevini yapmaya devam etmesini anlatıyor film temel olarak. Kimi sembolleri de olan film, başroldeki Brendan Gleeson’un sağlam ve sakin oyunu ile dikkat çektiği, sıkı bir gerilim noktası ile başladığı halde hikâyesini bu gerilimin kurbanı yapmayıp derdini anlatmayı ihmal etmeyen, başarılı görüntüleri ve McDonagh’ın hikâyeye uygun mizansen anlayışı ile dikkat çeken bir çalışma. Kilise görevlilerinin karıştığı çocuk tacizleri gibi netameli bir konuyu ele almasına rağmen, küçük bir mizahı da dramın ve gerilimin yanına koymayı başaran film, karakterlerinin “tuhaf”lığının zaman zaman öne geçmesi gibi bir problemi olsa da kesinlikle görülmeyi hak ediyor.

Filmin orijinal adı olan “Calvary” birkaç anlama sahip bir kelime: İsa’nın çarmıha gerildiği yerin adı olduğu gibi çarmıha gerilmeyi anlatan heykellere ve aşırı (ve özellikle ruhsal) acı çekme haline de verilen bir isim bu. Açıkçası filmin adı bu üç anlama da sahipmiş gibi görünüyor. Bir kızı olan Katolik rahip (rahip olmadan önce evlenmiş ve bir kızı olmuş, karısını kaybettiği bu evlilikten) geçmişinde alkol bağımlılığı sorunu da yaşamış bir kişi ve dünyanın içinde bulunduğu koşullarda yaptığı iş -alay konusu olacak kadar- nerede ise anlamsız görünürken, yardımcı olmaya, yol göstermeye çalışıyor insanlara. Özellikle İrlanda gibi kilisenin geçmişteki günahlarının (tacizler, çocukların cinsel istismarları vs.) birer birer ortaya döküldüğü bir ülkede yaptığı işin ve temsil ettiği kurumun saygınlığını korumak için umarsız bir çabanın içinde debelenip duruyor hikâyesine tanık olduğumuz bir hafta boyunca. Rahibin etrafındaki, her biri ayrı bir tuhaflığı olan on iki karakter (İsa’nın on iki havarisine gönderme olsa gerek) yaptığı işi hem sorgulatıyor rahibe hem de kötülükleri/kusurları/günahları ile işini zorlaştırıyorlar. Ait olduğu kurumun çocuklara karşı işlediği günahların kurbanı olmakla tehdit edilen rahibin bu bağlamda, hikâye tarafından bir İsa rolüne büründürüldüğünü de söyleyelim, filmin dinsel göndermelerinden biri olarak.

İlk kez 7 yaşında bir rahip tarafından tecavüz edildiğini ve beş yıl boyunca bu tecavüzün sürdüğünü söyleyen bir adamın günah çıkarma sırasında kendisini bir hafta sonra öldüreceğini söylediği rahip bu kişinin kim olduğunu merak ediyor (ve bize de ettiriyor) ama yaşamını değiştirmeden sürdüyor her gün yaptığı gibi. Etrafındaki zina, yalan, cinayet, hırsızlık gibi suçların birer parçası olan karakterlerin bu bir hafta boyunca rahibe yaşattığı duygu ve düşünceleri başarılı bir şekilde seyirciye de yansıtıyor film. Öyle ki sık sık “tüm bu çaba ne için” diye sormaktan kendinizi alamıyorsunuz ama finale doğru olan bir sahnede bu karakterlerden biri ile sohbeti bu çabanın her şeye rağmen bir anlam ifade edebileceğini söylüyor bize. Yönetmen McDonagh’ın hayranı olduğunu söylediği Fransız sinemacı Robert Bresson’a (kendisini Hristiyan ateist olarak tanımlayan bir isim!) ithaf edilmiş son sahnede bu anlam -bağışlama ile birlikte- vurgulanıyor ama bu sahne filmin bütünü içinde değerlendirildiğinde yine de gereksiz duruyor bir parça. Hikâyenin dine karşı lehte veya aleyhte net bir tavır almadığını (ki kesinlikle doğru olmuş bu) ve inancı sarsılan bir başka rahibi ateist yazar ve bilim adamı Richard Dawkins’in “The God Delusion – Tanrı Yanılgısı” kitabını okurken görüntülemesine ve kilisenin günahlarını odağına almasına rağmen kendisini din karşıtı bir yere konumlamadığını söylemek gerekiyor. Odağında kilise, rahip, günahlar vs. olmasına rağmen, filmin seyirciyi dinsel motiflerle yormadığını ve bu kavramlara uzak (bilmemek veya bilip de uzak durmak anlamında) olan seyirci için bir sıkıntı yaratmaması da filmin başarılarından biri. Öne çıkarmadığı ama seyircinin aklında hep kalmasını sağladığı gizemi de benzer şekilde akıllıca kullanıyor film. Karakterlerinin hangisinin rahibi öldürmeyi planladığını, evet siz de düşünüyorsunuz ama bu asla hikâyenin asıl derdinin önüne geçmiyor ki senaryoya ait bir başarı bu elbette. Filmin başarısı bunlarla sınırlı değil: Patrick Cassidy’nin çok başarılı ve dramı/gizemi/mistizmi barındıran müziğinden Larry Smith’in kasabanın müthiş doğasını dozunda tutulan bir çarpıcılıkla yakalayan görüntülerine film görsel ve işitsel olarak da çok başarılı. Başta Brendan Gleeson, Orla O’Rourke ve Dylan Moran olmak üzere oyuncular da hayli sıkı performanslar veriyorlar ve filme ciddi bir katkı sağlıyorlar.

Etrafındaki tüm o karakterlerin inancını test eder gibi göründüğü, küçük bir kızla masum sohbetinin kızın babası tarafından üzerindeki cübbeden dolayı şüphe ve nefretle karşılandığı ve kilise kurumunun günahlarından dolayı kendi varlığının anlamını da sorgulayan rahibin kara komedi de içeren bu hikâyesi sıkı soundtrack’i ile de dikkat çeken bir çalışma ve yönetmenin adeta şeytanî bir varlık gibi görüntüye sık sık soktuğu heybetli dağ görüntüsü gibi öğeleri ile görsel açıdan da başarılı bir çalışma. Her birinin ayrı ve önemli bir hikâyesi olan karakterlerin fazlalığı ve bu karakterlerin tuhaflığı içinde zaman zaman dağılır gibi olsa da (ki finalin çarpıcılığının neden daha fazla olamadığını da açıklıyor bu durum sanırım), kendi kasabasının “Tanrı”sı olan bir rahibi anlatan bu dram, Tanrı’nın günümüz dünyasındaki yeri üzerine düşünülmesini sağlayan bir çalışma olarak da önem taşıyor. Cezaevindeki bir seri katille rahip arasında geçen yüzleşme veya deniz kenarında ve hayli rüzgârlı bir havada geçen rahip ile kızı arasındaki bir diğer yüzleşme gibi seyredene dokunacak sahneleri de olan film görülmeyi hak ediyor, özet olarak.

(“İtiraf”)

(Visited 137 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir