“Umut en büyük kötülüktür çünkü işkenceyi uzatır”
Bağımsızlığını yeni ilan eden Makedonya’da bir çocuğun ayakta kalma mücadelesinin hikâyesi.
Yeni bir düzene geçmenin şiddetli sancılarını yaşayan bir toplumda bir çocuğun tek bir dayanağının, tek bir rol modelinin olmamasının sonuçlarını anlatan filmde kahramanımızın dışında sadece iki olumlu karakter var ama bunlardan birinin gerçekliği oldukça belirsiz bırakılırken diğeri de iyi ama pasif bir karakter. Ailesi başta olmak üzere hayatının her alanında yalnız ve desteksiz olan karakteri ve bu karakterin büyüme ve kurtulma çabası üzerinden belki de ülkesinin içinde bulunduğu durumu anlatmak istemiş yönetmen.
Kötümserliğin ağır bastığı bir film bu ve nerede ise çözümün olmadığını ve gerçekleştirilebilecek tek kaçışın sadece hayallere doğru olabileceğini söylüyor. Bu kötümserlik dozu zaman zaman filmi seyretmeyi zorlaştırıyor ama sonuçta filmin özellikle finalindeki vuruculuğunu artırdığı da bir gerçek. Düz ve net bir tavrı var filmin ve herhangi bir oyuna başvurmadan, aktarmak istediğinin peşine düşüyor. Net tavrı filmin oldukça fazla sayıda metafor veya sembolik anlatıma başvurmasına engel değil; kastettiğim filmin temiz bir sinema dili ile ve sahnelerin kendi içinde kamera oyunlarına vs başvurmadan derdini dile getirmiş olması. Makedon/Boşnak ayrımı üzerinden dağılan Yugoslavya’nın ve Balkan halklarının durumu, entellektüellerin pasifliği, tek kaçış aracının sanat olması gibi pek çok yan teması var filmin ve geçen bir trenin neden olduğu toz bulutunun mahvettiği yemek gibi yaratılmaya çalışılan mutlulukların ne kadar kırılgan olduğunu sembolize eden sahneleri.
Umutsuz bir ortamda umut ediyor olmanın neden olabileceği trajedileri gösteren film “değişim” sürecindeki toplumların geride bırakmaya çalıştıkları ile elde etmeye çalıştıklarının birbirinden farklı olmadığını ve bir toplumun iyi veya kötü eski değerlerini geride bırakırken yeni değerleri oturtmasının ne kadar güç olduğunu söylüyor bize. Paris’in gerçekliği filmde tutunulabilecek tek dal ve onun da şüpheli gerçekliği seyredeni boşluğa düşürüyor ama sonuçta güçlü, trajik ve başarılı bir film.
(“Mirage” – “Serap”)