Drag Me to Hell – Sam Raimi (2009)

“Ben sana yalvardım ve sen beni utandırdın”

Yaşlı bir kadının lanetine uğrayan bir genç kızın kendisine musallat olan kötü ruhtan kurtulma mücadelesinin hikâyesi.

Şeytanlı, büyülü, korkunç ruhlarla dolu korku filmlerine bir örnek. Hikâyesi veya artistik yönleri ile bu türün belli başlıları arasında yer alacak bir film değil belki ama yönetmen Sam Raimi’nin bu temiz bir dille çekilmiş çalışması türün tüm gereklerini yerine getiren, bazı anlarda gerilim yaratmayı başaran ama sık sık da özellikle ağızdan çıkan her renkteki sıvılar ile mideleri de kaldırabilecek bir havaya sahip.

Kara büyüler, lanetler için filmlerde sık kullanılan bazı klişeler burada da mevcut. Örneğin eski zamanlarda yazılmış ve korkunç illüstrasyonlar ile dolu kitaplar. Genellikle bir büyüyü ve ondan kurtulma yolunu araştırmak için kullanılan bu kitaplar kötülüğün ebedi yanından çok ezeli yanına işaret ediyor olsa gerek; kötülüğün ebedi yanının zaten ret edilemeyecek bir gerçek olduğu açık nasıl olsa. Bu filmde de doğaüstü varlıklara inanmayan ve dalgasını geçen bir bilim adamımız mevcut. İmana gelip nihayet inanması ise finalde bir şekilde kendisinin aracı olduğu trajik son ile oluyor ancak. Bir şekilde Batılılara metafiziği çağrıştıran Çingeneler ve Hintliler de yerlerini almışlar.

Efektlerin başarılı ama biraz fazla djital bir hava taşıdığı filmin dozunu iyi ayarlayamadığı sahneler de var. Örneğin genç kadın ile yaşlı kadının araba içinde ve etrafında geçen kavga sahnesi bir türlü bitmek bilmeyerek hani nerede ise “The Party” filminde Peter Sellers’ın olağanüstü “bir türlü ölememe” sahnesini akla getiriyor. Kötü ruhu ortadan kaldırmak için düzenlenen seans da güldürme ile korkutma arasındaki bazen hayli belirsiz olan bir çizgide ilerliyor. Oyunculukların genelde vasat bir hava taşıdığı filmde yaşlı kadını canlandıran Lorna Raver’ın abartılı makyajı ve başına (daha doğrusu yüzüne) gelenler midenizi bozabilir, aman dikkat.

Ruhlar, mezarlık, ceset, ağızdan çıkan her türlü sıvı, rüzgarda uçuşan yapraklar ve hareket eden eşyaların bekleneceği gibi kendini gösterdiği film sonuç olarak türün meraklılarını tatmin edecek bir çalışma ve kendisini hissettirse de sürpriz sayılabilecek finalinde olduğu gibi bazı anlarında çarpıcı bir etkiye de sahip. Yine de Sam Raimi’nin “The Simple Plan” filmi adı gibi basitliği ile benim için onun en iyi filmi olmaya devam ediyor. Bu tür gerçekçi gerilim filmleri benim için daha korkutucu gerçek hayata yakınlığı ile.

Tüm bu kötü ruhların sömürü düzeninin küçük bir üyesi olan genç kadının yerine, yaşlı kadının evsiz kalmasına neden olan asıl büyüklerine neden musallat olmadığını anlamam hiçbir zaman. O zaman çok daha köklü bir çözüm olur ve bu filmde olduğu gibi küçük insanlar ayakta kalabilmek için kötülüğe sapmazlardı. Belki de bu büyüklerden kötü ruhlarımız bile korkuyordur, kim bilir?

(“Kara Büyü”)

(Visited 146 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir