F.I.S.T. – Norman Jewison (1978)

“Cevabımız hayır Bay Kovak. İşçilere sigorta yapmayacağız, fazla mesailerini ödemeyeceğiz, maaşlarına zam yapmayacağız”

1930’lu yılların ABD’sinde katıldığı sendika faaliyetleri ile örgüt içinde hızla yükselen ve güç odağına dönüşen bir işçinin hikâyesi.

Norman Jewison’dan ”epik” bir hikâye. Konu sendikal faaliyetler ve bu hareketteki yozlaşmalar olunca ama baş rolde Sylvester Stallone yer alınca ne kadar epik olunabilirse o kadar olabilmiş bir film. Başta “Basic Instinct” olmak üzere popüler filmlerin senaristliği ile tanınan Joe Eszterhas’ın hikâyesinden Eszterhas ve Stallone tarafından yazılan senaryo büyük bir ticari başarı kazanan “Rocky” filminden sonra Stallone’nin çevirdiği ilk film. Nispeten ilginç bir hikâye olarak başlayan film ikinci yarısında hız ve cazibe kaybına uğruyor ve Jewison adına da pek parlak bir sonuç üretemiyor.

Amerikan sendika hareketinin suça bulaşmış ünlü liderlerinden Jimmy Hoffa’nın karakterinden esinlenerek yaratılan ve Stallone’nin canlandırdığı Kovak karakterinin sıradan bir işçi olarak başlayan ve ülkenin en güçlü sendikalarından birinin liderliğine uzanan hayatına odaklanan film bir adamın yükselişi ve çöküşünün hikâyesi olarak özetlenebilir kısaca. Filmimiz yükseliş döneminde kimi tespitleri ve yaratmayı başardığı çekiciliği ile sinemasal açıdan heyecan veriyor zaman zaman ama hikâyenin otuz yıl sonrasını anlattığı çöküş bölümü en hafif kelime ile hayli sıradanlaşıyor ve nerede ise filmi iki ayrı yönetmen çekmiş dedirtecek bir farklılık gösteriyor. İşverenlerin sonuna kadar sömürdüğü ve acımasız çalışma koşullarını dayattığı kamyoncuların şirketler karşısında inanılmaz bir güç kazanmasını sağlayan ama bunu başarırken filme göre kaçınılmaz bir şekilde mafya ile de bağlantılara girişen Kovak karakteri Stallone’nin elinde sinemanın bugün hala unutulmayan o epik karakterlerinden birine dönüşemiyor ne yazık ki. Ağladığı ama pek de beceremediği sahne gibi kimi hiç olmamış sahneler bir yana Stallone özellikle topluluklara hitap ettiği sahnelerde de aksıyor ve bir epik karakter yaratmaya yeterli olmadığının ve olamayacağının altını çiziyor sürekli olarak. Bu da filme zarar veriyor ve örneğin çöküş bölümünün yetersiz görünmesinin nedenlerinden biri de o oluyor.

F.I.S.T (Federation of Interstate Truckers) adı kelime olarak sendikanın faaliyetleri ile uyumlu bir anlama sahip olması (“Yumruk”) ile tam Bir Amerikalı tercih elbette. Gerekirse zorlayarak kısaltmaların da bir kelime olarak anlamlı olmasını sağlar Amerikan yaklaşımı. Stallone ve arkadaşlarının önce yasal bir çerçevede başladıkları ve yumruklarını da kullanmak zorunda kaldıkları mücadelelerinde yasanın onlardan yana olmadığını görünce destek için başvurdukları mafyavari örgüt onların hem başarısının hem sonunun hazırlayıcısı oluyor. Başarının hazırlayıcısı çünkü filmde bir ara görüntüye gelen gökdelende faaliyet gösteren ve üç milyon üyesi olan koca bir imparatorluğa dönüşüyor sendika bu destekten aldığı güçle ve sonun hazırlayıcısı çünkü suç örgütleri ile bir kez temas kurulup ilk taviz verildikten sonra gerisi gelecektir elbette. Baştaki ideal sendikacının sonradan dönüştüğü hal de işte bu sonun tipik bir örneği olarak yer alıyor filmde. Şiddet uygulanan taraftan şiddet uygulayan tarafa dönüşmek, grev kırıcılarına karşı mücadele etmekten grev kırıcılığına geçiş yapmak veya sendika üyelerine daha cazip geleceği için yüksek zam oranı karşılığında grev hakkından vazgeçmek bu sürecin doğal sonuçları oluyor filmde.

Gerek senato soruşturması gerekse düğün sahnesi ile film “Baba” türü bir epiğe dönüşmeye çalışsa da Stallone ne bir Brando ne de Pacino. Böyle olunca da bu sahneler hedeflendiği güce sahip olamıyorlar. Filmin ikinci yarısında Jewison’ın yorgun görünen sıradan anlatımı da buna ekleiyor ve film zaman zaman sıkıcı bir hal bile alıyor açıkçası. 1960’lı yıllarda geçen bu bölümde karakterlerin 30 yaş sonrasını göstermeyi hedefleyen makyaj çok fazla sırıtmasa da ilginç bir şekilde Stallone şakaklara atılan bir parça beyaz dışında hiç değişmemiş gibi görünüyor ve bu da inandırıclığı azaltıyor. 145 dakika gibi hayli uzun süresi boyunca karakterleri ve aralarındaki ilişkileri detaylandıramaması ile de dikkat çeken filmin tüm kadın karakterleri ikinci planda tutan erkek egemen anlayışını da atlamamak gerek. İlk yarısında yoksul işçileri öne çıkaran ama bunda da yetersiz kalan film, değinir gibi yaptığı karakterlerinin etnik kökenlerini de unutup gidiyor sonrasında ve bir süs, üstelik popüler bağlamda bile doğru kullanılamamış bir süs olarak kalıyor hikâyenin bu yanı. Senaryonun ellerle de bir derdi olsa gerek; sendikanın adı yumruk, mafya liderinin manikürleri bir diyaloğun konusu oluyor, sıkılan bir elden sonra iğrenme ile el temizleniyor ve Stallone her konuşmasında koca ellerini topluluğa sallayıp duruyor vs. Olmamış bu epik deneme belki ilk yarısı için izlenebilir ama fazla bir beklenti taşımamalı bu izleme.

(“Kamyoncu”)

(Visited 209 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir