Hombre – Martin Ritt (1961)

“Saatlerdir kıpırdamadan oturuyorsun. Yorulmuyorsun, acıkmıyorsun, susamıyorsun. Sen gerçek misin?”

Kızılderililer tarafından yetiştirildiği için beyazlar tarafından küçümsenen bir adamın hikâyesi.

ABD’de senatör McCarthy’nin yönettiği ve tüm sol eğilimliler için bir cadı avına dönüşen operasyonlar sırasında Hollywood’da kara listeye alınan isimlerden biri olan Martin Ritt’ten bir western çalışması. Klasik western sinemasının aksine kızılderililerin tarafında yer alan, ezenleri ve eziyete sesini çıkarmayanları Amerikan sinemasının onlar tarafından benimsenmiş araçlarını bu kez onların aleyhine kullanarak eleştiren bu alçak gönüllü film sanki bir anlamda Ritt’in McCarthy faşizmi döneminde yaşadıklarına da atıfta bulunuyor, özellikle de aşağılamaya sessiz kalanlar üzerinden. Pek çok eseri sinemaya uyarlanmış olan Elmore Loeonard’ın romanından uyarlanan film adeta western kalıplarını kullanan ama “western olmayan bir western”.

Dürüst senaryosu ile beyazların yok oluşa sürüklediği, tüm uygarlıklarını yerle bir ettiği kızılderililere de bir ağıt gibi bu film. Özellikle “yerlilerin köpekleri yemesi” ile ilgili diyaloglar ezilen ve soysuzlaştırılan insanların sonra kendilerini bu hale sokanlar tarafından aşağılayıcı bir dil kullanılarak yargılanmaları üzerine çok şey anlatıyor. Kendisini yerlilerinden biri olarak hisseden kahramanımızı aşağılayanların daha sonra onun kurtarıcı rolüne sığınmaları belki biraz yüzeysel bir sembolizm olarak görülebilir ama hem filmin anlatım biçimi hem de senaryonun kendi içindeki tutarlılığı bu sembolizmi çok anlamlı ve arkasında durulabilir bir noktaya taşıyor.

Açılış sahnesi ile insanın kendi dışındaki canlılar ile bütünleşmesi ve onunla birlikte yaşamayı temel düstur olarak edinmesi üzerine sakin ve vurucu bir giriş yapan filmde beyazlar göründükten sonra sükunet ve uyum kayboluyor ve “kötülükler” başlıyor; bencillik, hırs ve yolsuzluk kavramları ortaya çıkıyor ardı ardına. “Cool” bir yerli gibi davranan kahramanımız rolünde Paul Newman başta kendisine uymayan bir rolü üstlenmiş gibi görünüyor ama hikâye ilerledikçe kahramanını her zamanki kalitesi ile başarılı bir biçimde canlandırdığını gözlüyorsunuz. Diyalogları ile alışılagelmiş kovboy filmlerinden çok farklı bir atmosfere sahip olan ve günümüzde bile modern kalmayı başaran film, terkedilmiş madendeki bekleyiş ve çatışma bölümü ile değme western filmine taş çıkaracak bir gerilim sunuyor seyircisine. Kahramanımızın sonunun temsilcisi olduğu halkın sonu ile aynı olduğu bu film onun “güzel sonu” ile bir yandan hüzün verirken diğer yandan iyiliğin/güzelliğin/dürüstlüğün ve ezilenin yanında olmak için gereken cesarete övgüde bulunuyor. Küçük ama insanın içini burkan güzellikte bir film. Yerliler, beyazlar, hırsızlar, şerif, peşinde koşulan para, ateşlenen silahlar, dövüşen insanlar vs. bir western’de ne arıyorsanız hepsi var ama bu film size ek olarak çok daha başka şeyler anlatıyor. Martin Ritt ve Paul Newman işbirliği sinemaya “The Long, Hot Summer” ve “Hud” gibi başka parlak örnekler de kazandırmıştı; işte bu film de bu klasiklerin arasında yer alıyor.

(“Asi Kabadayı”)

(Visited 109 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir