Houseboat – Melville Shavelson (1958)

“Yüksek kaliteli insanlardan sıkıldım, en düşük kalitelileri ile tanışmak istiyorum”

Karısının ölümü üzerine daha önce ilgilenemediği üç çocuğu ve tesadüfen karşısına çıkan İtalyan dadı ile yeni bir hayat kurmaya çalışan adamın hikâyesi.

İtalyan yıldız Sophia Loren’in 1950’li yıllardaki Hollywood döneminden bir örnek. Loren ve kendisine eşlik eden Cary Grant yaklaşık bir ilk 15 dakikasından sonra hikâyesinin nasıl gelişip nasıl sonuçlanacağını tahmin edebileceğiniz romantik komedilerden birinde geliyorlar karşımıza. Bu durumda filmin tahmin edilebileni seyirciye nasıl sunduğu önemli oluyor ki senaryoya da katkısı olan yönetmen Melville Shavelson’ın bu alanda da vasatı pek aşabilen bir sonuç elde ettiği söylenemez.

Hafif komedi, bir parça dram, çocuk oyuncuların sempatisi, Loren’in pek de beceri ile kullanılmış gibi görünmeyen güzelliği ve elbette bir parça romantizm bana yeter, gerisi önemli değil diyorsanız bayılmasanız da sevebileceğiniz ama bu kategoriye girmiyorsanız pek de çekici gelmeyecek bir film karşımızdaki. Bu tür romantik komedilerin başarısı için olmazsa olmaz koşullardan biri başrollerdeki çiftin uyumu konusunda filmimiz sınıfta kalmıyor ve Grant-Loren ikilisi bir uyumu yakalamış gibi görünüyorlar ama filmi kurtaracak düzeyde değil bu uyum. Tipik Hollywoodvari bir yaklaşımla film çekildiği tarihte 54 yaşında olan Grant ile 24 yaşındaki Loren’i eşleştirmekten çekinmeyen senaryo bahis konusu uyumu etkileyici ikili sahnelerle nadiren zenginleştirebildiği ve dinamizmi eksik olduğu için seyirciyi güçlü bir biçimde eline geçirmekte zorlanıyor. Filmin çekimleri sırasında iki yıldızın gerçek hayattaki aşklarının bitmesinin de etkisi var mı bilinmez ama ne Grant ne de Loren filmi sürükleyecek bir performans vermiyorlar. Grant yeterince canlı bir oyun sunmuyor, Loren ise senaryodan kaynaklanan nedenlerle ne yeterince bir anaç sıcaklık gösterebiliyor ne de filmin iddia ettiğinin aksine bir seks sembolü örneği olabiliyor. Burada bir parantez açıp Loren’in yine de güzelliğinin ve gençliğinin zirvesinde olduğunu ve filmden nerede ise bağımsız bir cazibe kaynağı olduğunu da belirtelim.

Babaların çocuklarına olan mesafeli duruşuna romantik komedi kalıpları içinde de olsa eleştirel bakan bir hikâye olarak başlayan ve ilerleyen filmin finalde bunun tam tersini onaylayıcı (özellikle kadın ve babası arasındaki ilişki üzerinden) bir tavır takınması ve babasının çevresindeki tüm şatafat, zenginlik ve yapaylıktan kaçan kadın üzerinden böyle bir hayatı eleştiriyor gibi görünen bir filmin –Hollywood’un servet düşmanlığı yapması, özellikle de 50’li yıllarda söz konusu olamayacağı için doğal olarak- aslında hiç de böyle bir derdinin olmadığını görmek de keyif kaçıracak bir durum. Bu hususları ve “dadı gelir ve şarkı söyleyerek çocuklara ve bekar babaya birbirlerini sevmeyi öğretir” gibi klişelerini bir kenara bırakırsak, “That’s Amore” şarkısı eşliğinde dans, Sam Cooke’un sesinden “Almost in Your Arms” şarkısı, “Dolce Far Niente – Hiçbir şey yapmamanın zevki” felsefesi, filmimiz kıymetini bilememiş gibi görünse de Loren’in varlığı ve doyurucu olmasa da komedisi ve romantizminin hafifliği ile ilgi görebilecek bir film “Houseboat”. Adamın baldızı rolünde ve onu önce ablasına şimdi de bir İtalyan kadına kaptıran baldızın hikâyesi ise filmin sürprizi olabilirmiş eğer daha becerikli işlenebilseymiş.

(“Dadının Şansı”)

(Visited 106 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir