“Küçükken bir dileğim vardı. Hayatım bir film gibi olsun istemiştim; istediğin zaman durdurup geri sarabileceğin bir film”
Acil olarak ameliyat olması gereken çocuğu için para bulmaya çalışan bir adamın hikayesi.
Miloseviç sonrası Sırbistan’ında yaşanan bir dramın hikâyesini sergileyen film yeni ekonomik düzenin (hızla yerleşen neo-liberal düzenin) sonuçlarından birini anlatmaya soyunuyor. Zaman zaman dram ve gerilim öğeleri filmin sorguladığı bu yeni düzeni geri plana iter gibi olsa da ve film Hollywoodvari bir akışa bürünse de genel olarak derdini anlatmayı beceren, eli yüzü düzgün ve psikolojik gerilimi dozunda ve başarı ile kullanan bir çalışma olmuş. Hikâyedeki inandırıcılığı zayıflatan kimi gelişmeler ise filmin en zayıf yanı olarak görünüyor.
Yeni ekonomik, sosyal ve siyasi düzen içinde yolunu bulmaya çalışan ve bu arada yozlaşmaların, zengin ile yoksul arasındaki gelir farkı uçurumlarının başını alıp gitmesinin ve ahlâki değerlerin kaybolmasının en uç düzeydeki örneklerini yaşayan toplumdaki ailelerden birini ele alıyor film ve hikâyenin merkezindeki “yaşamak için ameliyat olması gereken küçük çocuk” motifini fazlası ile öne çıkarsa da asıl derdi olan unsurları bu merkezin etrafında da olsa karşımıza getirmeyi başarıyor. Adamın yabancı şirketler tarafından satın alınmayı (özelleştirilmeyi) bekleyen ve işlerin durduğu bir inşaat şirketinde çalışıyor olması, kendisinin mühendis ve karısının öğretmen olmasına rağmen mesleklerinin, daha doğrusu mesleklerini yapmayı tercih ettikleri şekillerinin onları bu yeni düzende yoksullaştırmış olması ve kredi için gidilen bir bankada yaşadıkları kimi zaman biraz sembolik ve yüzeysel kalsa da, filmin yaratıcılarının bu yeni düzenin sonucundan seçtiklerinin kimi çarpıcı örneklerini oluşturuyor. Adamın işçiler ile olan ilişkisini yeni düzene hızla ayak uydurmuş arkadaşının kendi işçilerine olan yaklaşımı ile kıyaslayan film kadının özel ders vermek yerine devlet okulunda öğretmenlik yapmaya devam etmesini ve kimi benzer kıyaslamaları hep yeni düzenin sonuçlarını sergilemek için kullanmış. Bu açıdan filmin en çarpıcı anlarından birini bankada karşılaşılan muamele oluşturuyor. Yeni düzenle birlikte ülkeye hücum eden yabancı bankalardan birinin çalışanı hiç varlığı olmayan bu aileye kredi vermenin imkânsızlığını yüzünden hiç eksiltmediği yapay bir gülümseme ile ifade ederken, bankanın kuralı gereği müşteri ile konuşurken hep gülmek zorunda olduğunu acı bir şekilde açıklıyor bu sahnede. Çocuğun doktoru ile adam arasındaki Renault 4 muhabbetini ise film, eski düzenin artık geri gelmeyecek günlerine özlemin bir aracı olarak kullanıyor. Yugoslavya’nın parçalanmasından önce Slovenya’da da üretilen ve o dönemde ülkede yaygın olarak kullanılan bu araba kadar “modası geçmiş” günlerin özlemi burada söz konusu edilen.
Yeni düzenin zenginlerinin önce pahalı çerçeveler satın alıp sonra bu çerçevenin içini dolduracak resimler aradığı toplumda trafik ışıklarında arabaların camlarını silen çocuklardan ailesinin zenginliğinin küstahlaştırdığı gençlere film sıkıntısını aslında çok iyi vurguluyor ama filmin bir problemi de burada ortaya çıkıyor; zaman zaman fazlası ile bir “örneklendirme veya altını çizme” telaşı var filmin. Buna bir de dozu bir parça kaçmış görünen tesadüfleri de ekleyince film derinliğini sık sık kaybediyor gibi görünüyor. Adamın para bulmak için kabul ettiği “iş” ile ilgili tereddütte de biraz sıkıntı yaşamış hikâye; yaşanan ikilemin senaryodaki zamanlaması problemli örneğin. Yine de başrol oyuncusu Nebojsa Glogovac’in başarılı oyunu ile canlandırdığı adamın yapmak zorunda kaldığı işin öncesi ve sonrasında yaşadığı ikilem, çok iyi bağlanmış bir final ve etki gücü yüksek dramı ile ilgiyi hak eden bir film bu. Macbeth’i hatırlatan el yıkama sahnesinden Suç ve Ceza’yı hatırlatan anlarına, film kimi göndermeleri de ilginç olmayı başaran bir çalışma özet olarak.
(“The Trap” – “Tuzak”)