Monsters – Gareth Edwards (2010)

“Yaratıklar tarafından öldürülen bir çocuğun fotoğrafına ne kadar verildiğini biliyor musun? 50 Bin dolar. Peki, mutlu bir çocuğun fotoğrafına ne veriliyor? Sıfır Dolar.”

Dünya’ya geri dönerken Meksika üzerinde parçalanan bir uzay aracından dünyaya yayılan uzaylılardan dolayı karantina altına alınan bölgeden ABD’ye dönmeye çalışan iki kişinin hikayesi.

İngiliz yönetmen Gareth Edwards’ın ilk filmi düşük bütçe ile çekilmiş, aksiyondan çok drama ağırlık veren bir bilim kurgu. 800 Bin Dolar bütçe ile yaratılan bu bağımsız İngiliz filmi neden mekanını Meksika ve ABD olarak belirlemiş bilinmez ama doğru bir tercih ile ihmal ettiği aksiyonun yerine koyduğu dram, gerilim ve gereksiz görünen aşk temaları ile bu boşluğu ne kadar doldurabildiği tartışmalı. Yönetmenin kendisine ait olan başarılı görüntüleri ile dikkat çeken film iki baş oyuncusu dışında hemen tümü filmin çekildiği yerlerde yaşayanlardan oluşturmuş kadrosunu.

Karantina altına alınan bölgenin Meksika’da olmasını ve iki kahramanın bu bölgeyi aşıp ülke ile ABD sınırı boyunca inşa edilen dev duvarı aşma çabalarını düşününce hikâyenin Batı ülkelerine sığınmaya çalışan yasadışı göçmenleri anlattığını düşünmek mümkün aslında. Ne var ki yönetmen bu çağrışımı ret ediyor ve sadece bir bilim kurgu çektiğini söylüyor. Aslında Meksikalı askerlerden birinin ağzından duyduğumuz ve yaratıkları kastederek söylediği “sen onları rahatsız etmezsen, onlar da seni etmez; sadece ABD uçakları gelince çok kızgın oluyorlar” ifadesi hikâyenin “ötekilerden” (burada Meksikalılar) korkmak için hep bir nedeni (burada bölgeye yerleşen uzaylı yaratıklar) olan insanları anlattığı düşüncesini de destekliyor ama filmin yaratıcıları bu çağrışımları kabul etmeyince ısrar etmenin de bir gereği yok. Peki filme bir derinlik katabilecek bu sembolizmi bir kenara bırakırsak geriye ne kalıyor? Geriye kalan, akıcı ve hatta ustalıklı bir anlatım ile aktarılmış, çok başarılı görüntüleri olan, kaçmaya çalışan çiftten adamı canlandıran Scoot McNairy’nin başarılı ve sıcak oyunu ile öne çıktığı ve iki mutsuz karakterinin kaçınılmaz ve maalesef zorlama görünen aşk hikâyeleri ile zarar görmüş bir popüler film kalıyor.

Filmin görsel efektlerinden de sorumlu olan yönetmen Edwards’ın sakin ve çekici anlatımının yanında bir diğer başarısı filmini nedeni ne olursa olsun (bütçe veya başka bir neden) efekt bombardımanından uzak tutabilmesi ve gerçekçi görüntüleri ile atmosferi etkileyici bir şekilde karşımıza getirmesi. Böylece aksiyona değil dram ve gerilime odaklanan filmin bu tercihi ile de uyumlu ve kendimizi karakterlerin hikâyesine ortak etmemizi daha kolay kılan bir yapı elde etmiş yönetmen. Ne var ki yönetmenlikteki başarısını senaryosuna ki o da kendisine ait, o denli yansıtamamış Edwards. Adam ve kadının hikâye boyunca birlikte hareket etmek zorunda kalması için kimi zorlamalara başvurmuş ve her iki karakterin belki daha insancıl kılmak için eklenmiş görünen ama filme katkısı olmayan geçmişleri gereğinden fazla öne çıkmış. Burada karakterlerin “mutsuzlukları” değil gereksiz bulduğum, aksine bu ruh halleri hikâyeye ek bir hüzün de katmış ama mutsuzluğun gerekçeleri bir Hollywood filmindeki kadar öne çıkmamalıydı kesinlikle.

Çoğunlukla doğaçlama diyaloglar ile ilerleyen, amatör oyuncu ve el kamerası kullanımı ve gerçekçi görüntüleri ile de önemli olan film çok önemli olmayan ama kesinlikle seyri hoş bir çalışma. Altı yıldır bölgede olan yaratıkların neden olduğu durumun bir noktadan sonra artık günlük hayatın normal bir parçası olmasını da başarı ile sergileyen filmin, rüşvetçi görevliler veya hırsız hayat kadınları gibi unsurlar üzerinden “ötekileri” kötülemesini ise görmezlikten gelmeli. Aksiyon meraklılarını da daha derin sinemasal merakları olanları da tam anlamı ile tatmin etmesi zor ama bittikten sonra unutulmaya yakın olsa da seyri boyunca ilgiyi ayakta tutabilen bir film özet olarak.

(“İstila”)

(Visited 66 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir